Uluabat Gölü Havzası'nın Holosen Paleocoğrafyası


Tezin Türü: Yüksek Lisans

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Coğrafya Anabilim Dalı, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2025

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: CENAN SEYDİ GÜLÇE

Danışman: Atilla Karataş

Özet:

Bu çalışma, Türkiye’nin kuzeybatısında ve Marmara Bölgesi’nin güneyinde yer alan Uluabat Gölü Havzası’nın Holosen dönemde paleocoğrafya özelliklerinin anlaşılması, göl ve çevresinin uğradığı değişimlerin yakınındaki önemli arkeolojik yerleşmelerin verileri çerçevesinde ele alarak ortaya koymak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Holosen boyunca göl ve çevresinin klimatik, hidrolojik ve jeomorfolojik değişimleri, buradaki yerleşmelerin konumlanmasında ve uzun süre devam etmesinde önemli rol oynamıştır.  Bu nedenle havzanın bulunduğu bölgenin günümüz coğrafi özellikleri de ele alınarak geçmiş dönem boyunca geçirdiği değişimleri anlamaya katkı sağlayacak önemli altlığı oluşturmaktadır. Mustafakemalpaşa Çayının taşıdığı alüvyonlarla ve diğer küçük akarsuların gölün evrimini etkilediği ortaya koyulduğunda çevresindeki yerleşimlerin şekillenmesinde belirleyici olduğunu göstermektedir.  Bu doğrultuda Uluabat Gölü çevresinden alınan sondaj loglarından elde edilen karotların incelenmesi ve havzadaki holosen dönem yerleşmelerinden detaylı veri sağlanabilecek olan Gölyazı Antik Kenti (Apollonia ad Rhyndacum) ve Aktopraklık Höyük tarihöncesi yerleşmesinin ortam koşullarının analiz edilmesi, paleocoğrafyasının yorumlanmasını sağlayacaktır. Gölyazı, gölün kıyısında kurulan bir liman ve ticaret yerleşmesi olarak Roma ve Bizans dönemleri boyunca varlığını sürdürmüş, surların ve kilise kalıntılarının, nekropol alanları ve taş döşemeli yollarının bugünkü kıyı çizgisi ve su seviyesinin altında kalması, göl seviyesindeki değişimleri kanıtlamaktadır. Kıyı çizgisindeki değişimin zamanla taşkınlara sebep olduğu ve yerleşme planını etkilediği anlaşılmaktadır. Aktopraklık Höyük ise göl havzasının kuzeydoğusunda, Neolitik ve Kalkolitik dönemlerde çevresinde bulunan su kaynaklarına yakın kurulmuş tarımcı topluluklara ait kanıtlar bulundurması açısından çalışma için disiplinler arası değerlendirme sağlamaktadır. Yaklaşık MÖ. 6400-5500 arasına tarihlenen, kazı çalışmalarında ortaya çıkarılan bulgular uzun süreli yerleşimin varlığını desteklemektedir. Öğütme taşları, bitki kalıntıları ve organik madde bakımından zengin topraklar, çevresinde sulak ortamın ve tarımsal faaliyetlerin varlığını kanıtlamaktadır.

Havzanın geçmiş dönem koşullarını anlamanın ve yorumlamanın, gölün oluşum özelliklerini, eski kıyı çizgilerini ve sığlaşma hızını ortaya koymaktan geçtiğini söylemek mümkündür.  Farklı dönemleri temsil eden iki yerleşmeden elde edilen arkeolojik ve jeomorfolojik verilerle, göl seviyesindeki dalgalanma, iklim değişiklikleri ve yerleşmelerin kullanılması arasında bütünlük olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Paleocoğrafyanın tüm parametreleriyle ortamsal sürecin, arkeolojik bulgularla ilişkilendirilmesi çalışmanın disiplinler arası önemini de ortaya koymaktadır.