Necati Tosuner’in Eserlerindeki Eğitici Unsurların Tespiti ve Değerlendirilmesi


Tezin Türü: Yüksek Lisans

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Marmara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Türkçe Ve Sosyal Bilimler Eğitimi Anabilim Dalı, Türkiye

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: Hümeyra Kanbur

Danışman: Mahmut Babacan

Özet:

Çağdaş Türk edebiyatının mühim kalemlerinden olan Necati Tosuner; roman, deneme, oyun ve çocuk kitapları da kaleme almıştır. Sadece kuşağı içerisinde ya da etkin olduğu 70'li yıllarda değil, çağdaş hikâyeciliğimizde iz bırakmış ve üslûp sahibi bir yazar olmuştur. Hikâyeci kimliğiyle öne çıksa da romanda da başarılı olduğu görülmektedir. Lise yıllarında yazı hayatına başlayıp, 1960'lı yıllarda hikâyelerini yayımlamaya başlayan Tosuner'in "Onunkiler Maviydi" adlı ilk hikâyesi 1963'te Ankara'da çıkan Resimli Posta gazetesinde yer almıştır. 1964’te Varlık ve Milliyet dergilerinde yazmıştır. Daha sonra hikâyelerini; Havadis, Orkun, Yaşasın Edebiyat, Hisar, Yeni Ufuklar, Soyut, Yeni Edebiyat, Gösteri, Türk Dili, Ulus, Türkiye Yazıları, Yeni Gazete, Papirüs ve Sanat gibi süreli yayınlarda yayımlamayı sürdürmüştür. Tosuner'in eserlerini yayımlamaya başladığı dönemler toplumsal açıdan çalkantılı dönemlerdir. O, bu yüzden bireyin iç dünyasına yönelmiş ve bu durumu şöyle ifade etmiştir: "Toplumcular yeteri kadar solcu bulmuyordu beni, varoluşçular da altyapı olarak yetersiz buluyordu. Ben bireyciydim, ama benim bireyci olmak için Sartre falan okumama gerek yoktu. Yeteri kadar bireyci olmaya hakkım vardı benim zaten, bu toplumda yaşıyor olmaktan dolayı...” (Atlas 2013). Bireysel tema ve konulara yönelmesinde toplumun içinde bulunduğu durum kadar yazarın küçükken geçirdiği kazanın yansımaları da etkili olmuştur. Bu bağlamda Tosuner için hikâye bir anlamda dert yanma aracıdır: "Çoğunluk, benim için bir dert yanma işi olmuştur öykü yazmak.” (Tosuner 1975). Dolayısıyla hikâyelerindeki temaların çoğu yaşamıyla ilgilidir ve bazı hikâyelerde de anlatıcı kendisidir.

İnsanı merkeze alarak hikâyelerinin odak noktası yapan Tosuner, realist bakış açısıyla dikkat çekmiştir. Sıradan ve basit insanları konu edinmesi ve gözlemci-gerçekçi yönüyle Sait Faik'ten etkilenmiştir. İlk hikâyelerinde sıradan insanları ele almış ve daha sonra bireyin iç dünyasını yansıtmıştır. Yalnızlık, çaresizlik, arayış, bulamayış, yazgı ve bunların içe işleyen sızısını dile getirdiği Özgürlük Masalı adlı ilk hikâye kitabı 1965 yılında yayımlanmıştır. Özgürlük Masalı, kişinin duyguların bulanıklığına gizlenmiş iç dünyasını gözler önüne sermektedir. Eser Necati Tosuner'in titiz bir yazar olduğunu göstermesi açısından önem taşımaktadır: "Özgürlük Masalı’nın önemi şudur: O güne dek yazdığım otuza yakın öyküyü almadım kitaba. O yaştaki bir yazardan pek umulmayan, öyle nasıl bir seçicilikse! Özgürlük Masalı bugün okunuyorsa, bunu o gün gösterilen seçiciliğe borçlu...” (Salman 2016). Çıkmazda (1969) önünü kimi kez insan selinin, kimi kez yalnızlığın tıkayıp bir çıkmaz sokağa sürüklediği hayatın hikâyelerinden oluşmaktadır. Necati Tosuner bu hikâyelerde insanın öfkesinin kabardığı, sonra yılgınlığa teslim olduğu, ardından direncin yeniden güçlenip o yargıya ve yazgıya başkaldırdığı dönemeçleri anlatmıştır. Çıkmazda’nın satırlarında hüzün ve kaçış gelgitlerinin fısıltıları arasından umuda övgünün sesi yükselir.

Sakatlık konusunu hikâyelerinde sıklıkla işleyen Tosuner, üçüncü hikâye kitabına Kambur (1972) adını vermiştir. İnci Engiün'e göre Tosuner sakatlığını hemen hemen bütün eserlerine yansıtmış bir yazardır (Enginün 2001: 362). Kambur’da bir pencereden izlenen şimdiki zaman, öteki pencerenin önünden geçerken değişmekte; ilk gün son güne dönüşerek akıp gitmektedir. Necati Tosuner’in bu kitabında anlattığı hikâyeler çekinerek, gizlenerek, kaçarak, umuda dair bir küçük çıkış yapamadan yaşamanın hikâyeleri olarak görülmektedir. Yılgınlık içinde oyalanırken umut, bilinmedik bir yerden çıkıp gelir ve âdeta satırlara yerleşir. “Yıllarca ‘kambur’ öyküleri yazdım. Sanılabilir ki, hep aynı eksen çevresinde dönen yazar, bazı şeyleri yinelemek zorunda kalacaktır. Oysa titizlenirsen öyle olmuyor.” (Tosuner, 2013: 118) diyen yazar, her ne kadar kamburluğu ve sakatlığı sık sık işlese de tematik çeşitliliğe önem vermiştir. Paksoy'a göre yazarın eserleri, sakatlık ve buna bağlı olarak gelişen birçok sorunla baş etmeye çalışan bir yüreğin sesi olmuş ve bu eserler, gerçek yaşamı ile ilintili bir şekilde kendi yazarın kendi yaşam öyküsünden beslenerek zenginleşmişlerdir (Paksoy 2017: 12).

İlk üç kitabında bireyin iç dünyasına odaklanan yazar Sisli (1977) ile toplumsal temalara yönelmiştir. Sisli'de Tosuner'in İstanbul, 12 Mart ve Almanya hikâyeleri üç bölümde toplanmıştır. Birbirinden farklı yer ve durumları anlattığı için bütünlükten uzak olsa bile yazarın ince duyarlılığı sürekli hissedilir ve bunu geride bırakır. İsteyiş-kaçınış, bekleyiş-vazgeçiş ve hayatın çarpıcı zıtlığı, yazarın titiz dil işçiliğiyle sergilenmektedir. Bir sayfada şenlik içinde coşan, yüreği sevinçten duracakmış gibi anlatılan insan, başka bir sayfayı saran ürpertiyle donup kalmaktadır. Alttan alta bir ölüm düşüncesi metin boyunca sisler içinde ilerlemektedir. Necati Tosuner Sokağı (1983)'ndaki hikâyelerde fiziksel engelli algısı değişmiştir. Kadınlardan ilgi görmeyen engelli kişiler bu kitaptaki hikâyelerde artık yalnız değildir. İmge, benzetme ve çağrışım yoğunluğunun sezildiği Necati Tosuner Sokağı'ndaki hikâyelerde engelli şahısların sevdiği kadınlar yanında olsa bile bu durum onların açmaza, çıkmaza ve bunalıma sürüklenmelerine engel olamaz.

Tosuner, Çılgınsı (1990)'da kadın-erkek ilişkilerini ve evlilikleri işlemiştir. Aynı şekilde Bir Tutkunun Dile Getirilme Biçimi (1997)'ndeki; "Canan‟ ve "Yusuf‟ hikâyelerinde sıradan evli çiftler ve bunların bazı sorunları; "Yaz", "Hafta Sonu‟ve "Dak Daka Dak Dak…‟ hikâyelerinde evlilikler, ilişkileri bitmiş insanların içinde bulundukları ruh hâlleri ve "Armağan‟ hikâyesinde çeşitli alışkanlıklar anlatılır (Bostan 2018: 222). Yazar, Güneş Giderken (1998)’de yaşlanma duygusunu ele almıştır. Dün gibi gelen anıların eskidiği, tutkuların yıprandığı, telaşların boşuna olduğu, pişmanlıkların geride kaldığı, umutlara ulaşılamadığı fark edilse de, o yaşlanmayan yüreğin nasıl kıpırdandığını hikâyeleştirmiştir. Yakamoz Avına Çıkmak (2000) içindeki kısa hikâyelerle diğerlerinden ayrılır. Yalnızlık temasının baskın olduğu kitapta Tosuner, umudu ve umutsuzluğu anılarla düşler arasındaki gelgite yerleştirirken, hikâyenin sınırlarını genişleten başarılı bir biçim çalışmasını da gerçekleştirmiştir.

Tosuner'in en belirgin ve dikkat çeken özelliği samimi ve içten anlatımıdır. Hikâyeleri genel olarak değerlendirldiğinde; sevgi, yalnızlık, öfke, isyan, ötekileştirme, bencillik, kaçış, umut, umutsuzluk, yaşlılık, çocuk özlemi, ayrılık, yoksulluk, evlilik özlemi ve evlilikten kaçış, hayale sığınma, cinsellik, toplumsal huzursuzluk, çocuk özlemi, çaresizlik ve kıskançlık gibi çok geniş tema ve izleklerin işlendiği görülmektedir. Bostan, Tosuner'in hikâyelerini şu cümlelerle değerlendirmiştir: "Yazarın öykülerinin genelinde mekânın işlevsel olarak bir değer kazanmadığını, insanların içinde bulundukları ruh halleri, psikolojik durumlar ve genel olarak iç dünyalarına ağırlık verildiği için mekân tasvirlerinin yapılmadığını görürüz. Öykülerde olayların gerçekleşme zamanları genellikle kısadır. (...) Necati Tosuner‟in öykülerinde kullandığı kişi kadrosuyla ilgili söylenebilecek ilk söz onun erkekleri sayıca çok daha fazla kullandığıdır. Öykülerde erkek, kadın ya da çocuk olan kişilerin günlük hayatta her zaman karşılaşılabilecek, sıradan insanlar olmaları dikkat çeker. Ayrıca bu kişilerin yaşları üzerinde önemli bir şekilde durulmaz. (...) Üslûp konusunda Necati Tosuner‟in öykülerinde süslemelerle, söz sanatlarıyla yüklenmiş, ağır, ağdalı ifadelere rastlanmaz. Onun dili gibi üslubu da oldukça yalın, akıcı ve sadedir.

Bu çalışmamızde Tosuner'in hikaye ve romanlarının eğitici yönü üzerinde duracağız.