28 Şubat sürecinde medya ve demokrasi


Tezin Türü: Yüksek Lisans

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Marmara Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2003

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: BÜLENT AYDOĞDU

Danışman: NESİME MELDA CİNMAN

Özet:

Medya (kitle iletişim araçları) günümüzde çok büyük bir güce sahiptir. Bir vatandaş olarak, dünyada, Türkiye'de yaşanan olayları, gelişmeleri, sorunları medyadan öğreniriz. Medya bizi bazen ayağa kaldırır, hep birlikte mutlu oluruz, onun anlattıkları ile gün ışığına çıkardıklarıyla bazen üzülürüz. Tüm toplumu tek bir fikir etrafında toplama gücünü sahiptir medya. Medya elindeki bu güçle daha da ileri gitmiştir. Demokratik bir toplumda medya 4. kuvvettir. Ancak demokrasi deneyimi sınırlı toplumlarda -ki Türkiye de bu toplumlar arasında sayılabilir- medya birinci güç olma yolundadır. Çünkü bu ülkelerde yasama, yürütme ve yargı güçlerinin işleyişinde ortaya çıkan sorunlar kolaylıkla çözülemediği için, medya zaman zaman bunların adına işlev görür. Türkiye'de sermaye gücünü elinde bulunduran medya bu durumdan şikayetçi değil. Tam tersine medya demokraside olması gerekenden çok daha fazla söz sahibi olabilmek için hergün bir adım daha atmaktadır. 24 Aralık 1995 seçimleriyle başlayan ve 18 Haziran 1997 tarihine kadar süren dönem'e damgasını 28 Şubat 1997 de yapılan Milli Güvenlik Kurulu vurmuştur. "28 Şubat dönemi" olarak adlandırılan bu süreç Türk Demokrasi Tarihinde önemli bir dönemeç olduğu kadar Türk Medyası için de üzerinde durulması gereken bir dönemdir. Seçimlere girerken Medya gruplarının desteklediği iki parti - ANAP ve DYP- vardı. Seçimden Necmettin Erbakan'ın liderliğindeki Refah Partisi birinci parti olarak çıktı. Refah Partisinin ve Erbakan'ın Medya ile arası bir türlü düzelmedi. RP Medyadan öc almaya çalışıyor, medya Erbakan iktidarını bitirmeye çalışıyordu. Erbakan'ın Libya ve İran gezileri ile başlayan krizler, Aczimendi olayları, Türban, başbakanlıkta iftar yemeği, Taksim ve Çankaya meydanına cami tartışmaları ve en son Sincan olayı ile iyice büyüdü. Manşetlerden hiç inmeyen ise "şeriatın ayak sesleri" ydi. Erbakan'a göre herşey suni gündemdi, basın tahrik ediyordu. Bu dönemde basına verilen krediler kesildi. Yaşanan tartışmalara son noktayı 28 Şubat 1997 deki MGK koydu. Karar; Atatürk ilkelerinden taviz verilmeyeceğiydi. Media as means of mass communication enjoys immense power nowadays. As a citizen we follow Turkey's internal agenda and world events through the media. Media serves to arouse our attention, at times give us joy, and at times make us sad with what we learn from it. Media is able to bring together a nation around an agenda. Media is able to go even further with this power. In a democratic society, it can serve as an an important source of power. However with societies like Turkey that have limited experiences with democracy it may as well be "the" source of power. In these societies where the problems between different branches of government are not easily solved, media intervenes to find a solution on their behalf. Media in Turkey who holds a substantial amount of capital is not complaining about playing such a role. In fact it does all it can to have a say in the politics of the country. In the period that begins from December 24th, 1995 and ends at June 18th, 1997, it was the National Security Council Meeting of February 28th, 1997 that was the decisive date. "The February 28th Incident" as we got to know it, was not only a critical turning point in the history of Turkey's democracy, but also was one for its media. Right before the elections the media supported two center-right parties, The Motherland Party and the Right Path Party. However, the victory in the elections went to the Welfare Party led by Necmettin Erbakan. From that point on Erbakan'a relations with the media was damaged to the extent not to be repaired again. Welfare Party tried to take revenge from the media and the media tried to bring an end to its power. The crisis that began with Erbakan's visits to Libya and Tehran, the Aczimendi Incidents, the turban affairs, the breaking of fast dinners in the residence of the Prime minister, the initiatives to build mosques in Taksim and Çankaya squares finally reached its climax with the "Sincan Affair". The "footsteps of the Sharia" was constantly in the headlines. For Erbakan all of this was an artificial agenda, a provocation of the media. The period also marked an end to the financial credits granted to the media. It was the National Security Meeting of February 28th 1997 that put the decisive end to the crisis. The decision was that there would be no further tolerance for deviance from the Principles of Ataturk.