Sosyal sigortalar kurumunda isteğe bağlı sigortalılık


Tezin Türü: Yüksek Lisans

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Marmara Üniversitesi, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2001

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: Mehmet Öztekin

Danışman: NURŞEN CANİKLİOĞLU

Özet:

Sosyal güvenlik, bireylerin ekonomik ve sosyal gereksinimlerini karşılamak amacıyla bugünlerini ve yarınlarını güvence altına almayı amaçlayan sistemler bütünüdür. İnsanlar tarih boyunca, sürekli bir şekilde yarınlarından emin olma ihtiyacını duymuşlar ve buna yönelik arayışlar içinde bulunmuşlardır. Özellikle sanayi toplumuna geçişte bu ihtiyaç ve arayış önemli boyutlara ulaşmış ve modern anlamda sosyal güvenlik kavramının temelleri atılmıştır. İktisadi gelişmişlik düzeyi yükseldikçe sosyal güvenlik kavramının içeriği genişlemiş, işlevi zamanla artmış ve bugünkü düzeyine gelmiştir. Günümüzde sosyal güvenlik kavramı, her geçen gün daha çok sayıda riski kapsamına almakta ve dolayısıyla hizmet verilen kişi sayısı sürekli olarak artmaktadır. Toplumun olabildiğince çok sayıdaki bireyini sosyal ve ekonomik risklere karşı korumayı hedefleyen, ardına devlet güvencesi ve desteğini alan "Sosyal güvenlik" deyimi, ilk olarak 1935 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde "Social Security Act" adını taşıyan yasada yer almıştır. Sosyal sigorta deyimi, kapsam itibari ile sosyal güvenlik deyiminden dar olmakla beraber, sosyal ve ekonomik risklerin tümüne ya da birkaçına karşı sigortalılarını güvence altına almaktadır. Sosyal sigorta sistem ve örgütleri sosyal güvenliğin; sosyal güvenlikte, sosyal devlet ilkesinin gelişme ve yerleşmesinin en önemli araçlarıdır. Sosyal güvenlik bireylerin kendi isteklerine bırakılmayacak kadar önemli ve boyutu fazla olan bir kavramdır. Ardında devlet erki bulunan sosyal güvenlik ve bunun dar kapsamını oluşturan sosyal sigortalar, 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde ve İkinci Dünya savaşı sonunda hemen hemen her ülkenin Anayasasında "İnsan hakkı ve devletin bir görevi" olarak yer almıştır. Sosyal güvenlik politika ve sistemleri, ekonomik, sosyal ve siyasal yapı ile ilgili koşullara göre oluşmuştur. Bu bağlamda, Türk toplumunda sosyal güvenlik olgusu, tarihsel bir geçmişi bulunan ve kendi bünyesinde bir alt yapı oluşturan özelliğe sahiptir. Bizde sosyal güvenlik batı ülkelerinde olduğu gibi 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren değil, 12. Yüzyılda Selçuklu ve Osmanlı toplumsal düzeninde temelleri atılan ve Cumhuriyetin İlanı ile birlikte devam ettirilen bir sosyal olgudur. Osmanlı toplumsal yapısında görülen Ahilik, ideal insan tipinin oluşturulması ve toplumsal huzurun tesisini amaçlıyordu. Esnaf ve sanatkarlardan oluşan Ahilik bu meslek grupları arasında sosyal yardımlaşmayı sağlıyordu. Aynı amaçla tesis edilmiş olan Lonca Teşkilatları ve bunlara ait yardımlaşma sandıkları yoksul duruma düşmüş esnaf ve aile bireylerine yardım edip, hastalanan ve yaşlanan üyelerinin tedavilerini ve geçimlerini tedarik ediyordu. Osmanlı imparatorluğu döneminde işçilere yönelik ilk özel tedbirler, Ereğli Kömür Bölgesi ile sınırlı olmak üzere ve esasen kömür üretimini arttırmak amacıyla çıkartılan, 186 tarihli Dilaver Paşa Nizamnamesidir. Bu Nizamname ve 1896 tarihli Maadin Nizamnamesi ile işçilerin dinlenme ve tatil zamanları, çalışma saatleri, ücretleri ve ücretlerin ödenme biçimi, barınma ve iş kazalarına karşı koruyucu önlemler, madenlerde bir doktor ve ilaçların bulundurulması, kaza halinde durumun derhal o yerdeki memura ya da maden mühendisine bildirilmesi, iş kazasına uğrayan işçilere ve ölümleri halinde ailelerine mahkemece kararlaştırılacak bir tazminat ve yardım parası verilmesi şeklinde getirilen hükümler, sosyal hayatı düzenleyen ilk belgeler ve çalışmalar olması bakımından önemlidir. Yine asker ve memurlara sınırlı olarak ve bazı işyerlerinde çalışanların özellikle yaşlılık ve hastalık durumlarında korunmalarını öngören resmi ve özel emeklilik sandıkları kurulmuştur. Bunları, 1866 tarihli Askeri Tekaüt Sandığı, 1881 tarihli Sivil memurlar Emekli Sandığı, 1890 tarihli Seryi Sefain Tekaüt Sandığı, 1909 tarihli Askeri ve Mülki Tekaüt Sandıkları ile 1917 tarihli Şirketi Hayriye Tekaüt Sandıkları olarak sayılabilir. 1909 tarihli Nizamname ile 1910 tarihli Hicaz Demir Yolu Memur ve Müstahdemlerine Yardım Nizamnamesi daha çok işçilerin çalışma şartları ve kısmen de kaza, hastalık, yaşlılık gibi risklere karşı öngördüğü yardımlarla dikkat çekicidir. İlk TBMM'nin kuruluşundan Cumhuriyetin ilanına kadar geçen (1920-1923) dönemde, Zonguldak ve Ereğli kömür bölgesinde üretim esnasında ortaya çıkan kömür tozlarının açık arttırma yoluyla satılarak işçiler yararına kullanılmasına dair 28.04.1921 tarih ve 114 sayılı Zonguldak ve Ereğli Havza-i Fahmiyesine Mevcut Kömür Tozlarının Amele Menafii Umumiyesine Olarak Fürurtuna Dair Kanun ile işverenlerin belirli hallerde işçilere zorunlu sağlık yardımı yapmasını öngören 10.09.1921 tarih ve 151 sayılı Ereğli Havzai Fahmiyesi Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanunu-, (Bu sandıklar daha sonra Amele Birliği adı altında birleşmiştir) çok yetersizde olsa Türkiye'de ilk sosyal güvenlik belgeleri olmaları yönünden dikkate değerdir. Cumhuriyetin ilanından sonra değişik iş ve meslek grupları için çok sayıda sandık kurulmuştur. Bu sandıklardan bir kısmını, 1916 tarihli ve 895 sayılı Kanunla kurulan İmalatı Harbiye Teavün ve Sigorta Sandığı (1939'da 3575 sayılı Kanunla adı Askeri Fabrikalar Tekaüt ve Muavenet Sandığı olarak değiştirilmiş ve 23.01.1968 tarihli ve 991 sayılı kanunla Sosyal Sigortalar Kurumuna devredilmiştir.), 1934'de 2454 sayılı Kanunla kurulan DDY ve Liman İşletme İdaresinin Memur ve Müstahdemleri Tekaüt Sandığı'da 991 sayılı kanunla 1968 yılında Sosyal Sigortalar Kurumuna devredilmiştir. 1935'de PTT Telgraf ve Telefon İdaresi Biriktirme ve Yardım Sandığı Nizamnamesi, 1937'de 3137 sayılı Kanunla Deniz Yolları ve Akay İşletmeleriyle Fabrika ve Havuzlar İdaresi Memur ve Müstahdemleri Tekaüt Sandığı, 1938'de Emlak ve Eytam Bankası Memurları Tekaüt Sandığı, Merkez Bankası Memurları Tekaüt Sandığı, Devlet Hava Yolları, Umum Md. Memur ve Müstahdemleri Tekaüt Sandığı gibi biçimde sıralama mümkündür. 1936 yılında çıkarılan 3008 sayılı ilk İş Kanununun 107'nci maddesinde Sosyal Sigortaların kademeli olarak kurulması ve temel ilkeleri belirlenmiştir. 3008 sayılı İş Kanununa dayanılarak çıkarılan, 07.07.1945 tarihinde kabul edilen ve 01.07.1946 tarihinde yürürlüğe konulan 4772 sayılı "İş Kazalarıyla Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortaları Kanunu" ile mesleki risk sigortası uygulanmaya konulmuştur. 1949 yılında çıkarılan 5417 sayılı Kanunla 01.04.1950 tarihinde uygulamaya konulan "İhtiyarlık Sigortası Kanunu" 5752, 5937, 6391, 6708 sayılı Kanunlarla 1952, 1954 ve 1956 yıllarında yapılan değişikliklerden sonra, 01.06.1957 tarihinde yürürlüğe giren 6900 sayılı "Maluliyet, İhtiyarlık ve Ölüm Sigortaları" kanunu ile tamamen yürürlükten kaldırılmıştır. 1959 yılında yapılan son değişiklikten sonra 01.03.1965 tarihinden kısa vadeli sigorta kollarını da kapsayan, 506 sayılı "Sosyal Sigortalar Kanunu" metni içerisindeki müstakil bölümler halinde yer almıştır. Kısa vadeli sigorta kolu olan Hastalık ve Analık Sigorta Kolları da, 5502 sayılı "Hastalık ve Analık Sigortası Kanunu" ile 01.03.1951 tarihinden itibaren uygulamaya konulmuş, uygulama alanı sigortalılar yönünden zaman içerisinde genişletilerek 01.10.1961 tarihinde tüm ülkeye teşmili sağlanmıştır. 5502 ve değişiklik getirilen Yasalar, 506 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesiyle uygulamadan kaldırılmıştır. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun yürürlüğe girdiği 01.03.1965 tarihine kadar mevcut sigorta haklarından sadece 3008 sayılı İş Kanunu ile 5953 sayılı Deniz İş Kanunu ve 6379 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkındaki Kanun uygulamasına giren işyerlerinde çalıştırılanlardan bu kanunlara göre sigortalı sayılanlar yararlanmakta iken, 01.03.1965 tarihinden itibaren Kanunun uygulama alnı, istisnalar hariç, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılan herkesin sigortalı sayılacağı hükmü getirilerek kapsamı genişletilmiştir. Bilindiği üzere sosyal sigortaları, ferdi ve ticari sigortalardan ayıran en önemli özellik, sosyal sigortanın kişinin arzu ve iradesine bırakılmaksızın zorunlu olmasıdır. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 2. maddesinin I. fıkrasında, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanlar 506 sayılı Kanunun uygulamasında sigortalı sayılmışlardır. 506 sayılı Kanunun 6. maddesinde, çalıştırılanların işe alınmalarıyla kendiliğinden sigortalı olacakları, sigortalılar ile işverenleri hakkındaki hak ve yükümlülüklerin, sigortalının işe alındığı tarihten başlayacağı, sigortalı olma hak ve sorumluluğundan kaçınılamayacağı ve vazgeçilemeyeceği, yardım ve yükümlülükleri azaltmak veya devretmek yönünde sözleşme yapılamayacağı hükümleri getirilmiştir. Kanun maddelerine göre, sigortalı sayılabilmenin şartı, çalışanla çalıştıran arasında hizmet akdi bağının bulunmasının yeterli olmasıdır. Kanunun 6. maddesinin I. fıkrasındaki anlamdan, sigortalı olmanın şartları içerisinde ücret alınması koşul olarak görülmemiştir. Ücretin, sigortalı sayılmanın şartlarından gerektiği, Kanunun 3. maddesindeki istisnalarda yer almıştır. Sigortalı olmak, çalışanın ve çalıştıranın isteğine bırakılmamış, işe alınmayla birlikte kendiliğinden kazanılan bir hak ve sorumluluk saymıştır. Ancak, 506 sayılı Kanunun ilerleyen maddelerinde (ikinci maddede) ortaya konan zorunlu sigortalılık çerçevesi bir takım istisnalarla bozulmuş, hizmet akdine istinaden çalışmayanlara da belirli koşullarla kanundan yararlanma imkanı tanınmıştır. 506 sayılı Kanunun 85. maddesinde düzenlenen isteğe bağlı sigorta uygulaması bu istisnalardan bir tanesidir. İsteğe bağlı sigortalılık, zorunlu sigortalılık niteliğini yitirmiş veya bu niteliğin yitirilmesinden sonra sosyal sigortalar kanununun kapsamına girmeyen bir işte çalışan kimselere, belirli koşullarla, sosyal sigorta ilişkisini devam ettirme olanağı veren bir sigorta türüdür. Bu tür sigortalılık, uzun dönemli sigorta kolları için kabul edilmiştir. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 85. maddesinde yer alan isteğe bağlı sigortalılık 20 Haziran 1987 tarih ve 3395 sayılı Kanunun 8. maddesiyle önemli ölçüde değiştirilmiştir. 85. maddeye göre malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarını isteğe bağlı devam edebilmek için: A) a- İsteğe bağlı olarak devam edeceğini belirten bir yazı ile kuruma müracaatta bulunmak, b- Müracaat tarihinden önce 506 sayılı Kanuna göre tescil edilmiş olmak, c- Herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olarak çalışmamak ve buralardan kendi çalışmalarından dolayı aylık bağlanmamış olmak, d- İsteğe bağlı olarak sigortaya devam edeceğini belirten müracaatının kurumca alındığı tarihi takip eden aybaşından başlayarak, her yıl için 360 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemek şarttır. B) a- İsteğe bağlı sigortalılığa devam etmek isteyenler ödeyecekleri isteğe bağlı sigorta primlerini, bu kanunun 78. maddesine göre belirlenen prim esas kazanç alt sınırı ile üst sınırı arasında kalmak şartı ile kendileri belirler. b- İsteğe bağlı sigorta primlerinin ait olduğu ayı takip eden ayın sonuna kadar kuruma ödenmesi gerekir. Ait ayın sonuna kadar ödenmeyen primler için bu tarihten başlayarak 80. madde hükmüne göre gecikme zammı uygulanır. İsteğe bağlı sigorta, ilk kez Sosyal Sigortalar Kurumunda 5417 sayılı Kanunun 27.maddesiyle 1947 tarihinde uygulamaya konulduğu ve daha sonra değişikliklere tabi tutularak bugünkü konumuna getirildiği anlaşılmış olup, Sosyal Sigortalar Kurumu açısından isteğe bağlı sigortanın adeta bireylerin sosyal güvenlik haklarını bütünleyici bir işlev üstlendiği ortaya çıkmıştır. Nitekim, bireyler isteğe bağlı sigorta yolu ile önceki sigortaya tabi çalışmalarından dolayı, kendilerine yaşlılık veya malullük aylığı bağlanmasına yetecek kadar bir süreyi ya da noksan gün sayısını prim ödemek suretiyle tamamlayarak aylık almaya hak kazanmaktadırlar. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunun 3.maddesi ikinci fıkrası D bendine göre el halıcılığı dokuma işlerinde çalışanlar hakkında yalnız iş kazaları ve meslek hastalıkları, analık ve hastalık sigorta kolları uygulanır. Ancak, bunlar istekleri halinde malullük, yaşlılık ve ölüm sigorta kolları bakımından 85. madde hükmüne göre isteğe bağlı sigortalı olabilirler hükmünü içermektedir. Bu madde, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa 30 Haziran 1987 tarihinde kabul edilen 3395 sayılı kanunun 1. maddesiyle eklenmiştir. El halıcılığı dokuma işlerinde çalışanlar 9 Temmuz 1987 tarihine kadar tüm sigorta kollarına tabi iken bu tarihten itibaren haklarında iş kazaları ile meslek hastalıkları, analık ve hastalık sigorta kolları uygulanacak, malullük, yaşlılık ve ölüm sigorta kolları uygulanmayacaktır. Bunlar isterlerse uzun vadeli sigorta kollarına ait primlerini isteğe bağlı sigortalı olarak kendileri ödeyebileceklerdir. 506 sayılı Kanunun 3. maddesi I. bendi G fıkrasına göre; yabancı bir memlekette kurulu herhangi bir müessese tarafından, o müessese nam ve hesabına Türkiye'ye bir iş için gönderilen ve yabancı memlekette sigortalı olduğunu bildiren yabancı kimseler sigortalı sayılmazlar. Yabancı bir memlekette kurulu müessese tarafından, o müessese nam ve hesabına Türkiye'ye bir iş için gönderilen ve ülkesinde sigortalı olduğunu bildirenler, yabancı müessesenin Türkiye'de kurulu işyerinde veya Türk vatandaşlarına ait işyerlerinde çalışmaları halinde sigortalı sayılmayacaklardır. 506 sayılı kanunun 3. maddesini II. bendinin A fıkrasında da, Türkiye'de çalışan yabancı uyruklular kısa vadeli sigorta kollarına zorunlu tabi olacaklar, uzun vadeli sigorta kollarına ise yazılı istekleri üzerine, istek tarihini takip eden aybaşından itibaren tabi tutulacaklardır. Ancak ülkemizle ikili sosyal güvenlik sözleşmesi bulunan ülke vatandaşları, yazılı talepleri olmasa dahi uzun vadeli sigorta kollarına da tabi olacaklardır. Herhangi bir devletin vatandaşlık hakkına sahip olmayan şahıslara(Uyruksuzlar), yabancı uyrukluların tabi olduğu hükümler uygulanacaktır. İkili anlaşmalara istinaden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına girmek için ülkemize gelen göçmenler, Türk vatandaşlığına kabul edildikleri tarihe kadar yabancı uyruklu statüsünde kalacaklarından, yabancı uyruklulara uygulanan hükümlere tabi olacaklardır. Mülteciler, 6900 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1 Haziran 1957 tarihinden, 359 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 5 Eylül 1961 tarihine kadar yabancı uyruklular statüsünde, 5 Eylül 1961 tarihinden itibaren ise Türk vatandaşlarına uygulanan tüm sigorta kollarına tabi tutulacaklardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi seçilenlerin sigortalılık durumu ise, 23 Ekim 1969 tarihinde kabul edilen, 3 Kasım 1969 tarih ve 13341 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan ve 1 Mart 1969 tarihinden itibaren yürürlüğe konulan 1186 sayılı Kanunun geçici 5. Maddesinde; (3520 sayılı Kanuna göre yapılan sıralamada SS kanunu geçici 27. maddedir) sigortalılık hakkı tanınan görevlerde bulunup da, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi seçilenler, seçildikleri tarihten itibaren altı ay içinde Sosyal Sigortalar Kurumuna müracaat ettikleri takdirde, bu kanunun sigortalılara tanıdığı haklardan faydalanırlar. Sigorta primlerinin işveren hissesi Türkiye Büyük Meclisi Başkanlığınca ödenir. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğine seçilenler, bu görevlerinden dolayı T.C. Emekli Sandığı iştirakçisi olurlar. Ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğine seçilmeden önce sigortalı olarak çalışması bulunanlar, seçildikleri tarihten itibaren altı ay içinde talepte bulundukları veya sigorta primleri ödendiği takdirde sigortalı sayılacaklardır. 1580 sayılı Belediye Kanununa eklenen ek 7.maddeye göre, sigortalı işçi iken belediye başkanlığına seçilenler sigorta primini ve aidatlarını ödediklerinde, sigortalı olmaktan doğan bütün hakları devam eder. Kanuna göre , sigortalı sayılabilme, aldıkları ücretleri üzerinden (506 sayılı SS Kanunun 78. maddesine göre) tüm sigorta kollarına ait primlerin kendilerince ödenilmesi şartına bağlanmıştır. Sigorta primlerini (işveren hissesi dahil) ödemeyenlerin, sigorta primlerini ödenmediği aylar için sigortalı olma hakkından vazgeçtiği kabul edilir. Geçmiş sürelere ait primlerin (gecikme zammı dahil) kanuni yollardan tahsili yoluna gidilmeyecektir. Sigorta prim belgelerini vermemeleri ve primlerini ödememeleri nedeniyle hakları düşen belediye başkanları, sonradan prim belgelerini yasal süresi içinde vermeleri ve primlerini ödemeleri durumunda, sigorta haklarından, yeniden sigorta primleri ödemeye başladıkları tarihten itibaren faydalanacaklardır. 2821 sayılı Sendikalar Kanununun işçi sendikası ve yöneticiliğinin teminatı başlığını taşıyan 29. maddesine göre, sendika ve konfederasyonların yönetim kurulların da veya başkanlığında görev almaları nedeniyle kendi isteği ile çalıştıkları işyerinden ayrılan işçiler, işverene düşen pay dahil olmak üzere sosyal güvenlik kurumlarının prim ve aidatlarını ödemeyi sürdürerek ayrıldıkları işyerlerindeki sigortalılık haklarını devam ettirebilirler. Kanundaki ifadeye göre, sendika ve konfederasyonların yönetim kurullarında başkanlığında veya denetim kurulunda görev almasından dolayı kendi isteği ile işyerinden ayrılan işçiler, işveren payı dahil tüm sigorta primlerini ödemek koşuluyla ayrıldıkları işyerindeki sigortalılık haklarını devam ettirebileceklerdir. Sigortalı sayılabilme tüm sigorta primlerinin ödenmesine bağlı olduğundan, sigorta primlerini ödemedikleri aylar için sigortalı sayılmayacaklardır. Kanuni sürede ödenmeyen sigorta primlerini, sonradan gecikme zammı ile ödemek sureti ile sigorta haklarından faydalanabileceklerdir. 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu göre; sosyal güvenlik kanunları kapsamı dışında kalanlarla, bu kanunlara göre malullük, emeklilik aylığı, sürekli iş görmezlik geliri almayanlardan, süreksiz olarak özel sektöre bağlı tarım işlerinde hizmet akdi ile çalışanların, sosyal güvenliğinin sağlanması amaçlanmıştır.2925 sayılı Kanunun 4. maddesinde sigortalı olmayanlar, 6. maddesinde sigortalılığın sona ermesi ve kesintiye uğraması hususları düzenlenmiştir. Yine 6. maddenin C bendine göre, tarımda süreksiz çalışanlar, sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi olarak çalışmaya başlamaları nedeniyle prim veya kesenek kesilmeye başladığı tarihten itibaren, sigortalılıkları sona erer. Sigortalılıkları sona erip de sosyal güvenlik kuruluşları ile ilgilerinin kesilmesi nedeniyle prim veya kesenek ödenmesine son verilenlerin sigortalılıkları, prim veya kesenek ödenilmesine son verildiği tarihi izleyen aybaşından itibaren başlar. Burada, 2925 sayılı kanunun uygulanması yönünden bilinmesi gereken en önemli husus, sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi çalışmaya başlandığında, tarım sigortalılığının sona ermesidir. 3395 sayılı Kanunla yapılan değişiklikler isteğe bağlı sigortadan yararlanma koşullarını basitleştirmiş, ancak zorunlu sigortalılar aleyhine durum yaratmıştır. Eskiden isteğe bağlı sigorta talebinde bulunabilmek için sigortalının en az 5 yıldan beri sigortalı olması ve en az 750 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş bulunması gerekmekteydi. Yeni kanun ise bu şartı değiştirmiş ve müracaat tarihinden önce 506 sayılı Kanuna göre tescil edilmiş olmak şartını getirmiştir. Bu durumda isteğe bağlı sigorta talebinde bulunabilmek için daha önce sigortaya tescil edilmiş olmak kafi, yani bir gün sigortalı olsa ve bu tescil edilmiş bulunsa koşul oluşmaktadır. İsteğe bağlı sigorta talebi kabul edilen sigortalı önceleri, primini yazılı istekte bulunduğu tarihten önce prim ödediği son takvim yılında elde ettiği ve sigorta prim hesabına esas tutulan kazançlar toplamının prim ödeme gün sayısı toplamına bölünmesi ile bulunacak ortalama günlük kazanç üzerinden öderdi. Oysa, son değişikliğe göre, isteğe bağlı sigorta talebi kabul edilen sigortalı primini, SS Kanunu 78. maddeye göre, prime esas kazanç alt sınır ile üst sınır arasında kalmak kaydı ile istediği kadar miktarı ödeyebilmektedir. Sigortalılık süresi ve prim ödeme gün sayılarına ilişkin hiçbir koşulun öngörülmemesi, isteğe bağlı sigortalılıkla bağdaşmamakta ve zorunlu sigortalılık niteliğini sarsacak bir özellik taşımaktadır. Sigortalının ödeyeceği prim miktarı kendisi tarafından 78. maddeye göre seçilmiş miktar olacağından, bu itibarla yaşamında sadece bir gün çalışmış bir sigortalı bile, üst sınırı seçip, diğer koşulları da gerçekleştirince (ortalama yılık kazancının yüksek olması dolayısı ile) yüksek maaş almaya hak kazanabilecektir. İsteğe bağlı sigortalılara tanınmış bu imtiyazlı durum dengeyi zorunlu sigortalılar aleyhine bozup, adeta çalışmayı değil, prim ödemeyi teşvik etmiş olmaktadır. İsteğe bağlı sigortaya devam etmek koşullarındaki basitlik, prim oranlarının düşük olması, isteğe bağlı sigortalıların prime esas kazanç üst sınırından ödeme yaparak yüksek maaşla emekli olmasına imkan yaratması, zorunlu sigortalılıktan isteğe bağlı sigortalılığa kaçışı teşvik etmektedir. Bugün 506 sayılı Kanunun 85. maddesine göre prim ödeyen pek çok isteğe bağlı sigortalının çalıştığı bilinmektedir. Diğer yandan, 1988 yılından itibaren zorunlu ve isteğe bağlı sigortalı sayılarında ki artış oranları incelendiğinde, zorunlu sigortalıktan isteğe bağlı sigortalılığa kaçış oranının gayet yüksek olduğu göze çarpmaktadır. İsteğe bağlı sigortadan yararlanabilmek için 3395 sayılı Kanun ile 5 yıldan beri sigortalı olmak ve 750 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları prim ödemiş olma şartının kaldırılıp, Kuruma müracaat tarihinden önce 506 sayılı Kanuna göre tescil edilmiş olmak şartının yeterli görülmesi, zorunlu sigortalıları isteğe bağlı sigortaya yönlendirmiştir. Ayrıca, 85. maddede gerçekleştirilen değişikliklerin, Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olmayan iş veya işyerlerinde çalışmaları yüzünden sosyal sigorta ilişkilerini yitirecek olanları güvence altına almaktan çok, halen bir işte çalışmayanlara sosyal güvence sağlamaya yönelik olduğu görülmektedir. Bu bağlamda, isteğe bağlı aktif sigortalı sayısı, SSK istatistik yıllığı verilerine göre; 1988 yılında 120.000 iken,muhtemelen yasal değişikliğin etkisiyle 1989 yılında 266.569'a, 1990 yılında 300.000'e, 1991 yılında 300.000'e, 1992 yılında 361.863'e, 1993 yılında 438.843'e, 1994 yılında 771.906'e, 1995 yılında 980.841'e, 1996 yılında 1.055.513'e, 1998 yılında 910.343'e ve 1999 yılı itibariyle de 901.265 kişiye ulaşmıştır. Özellikle, ön sigortalılık süresinin ve belirli bir prim gün sayısının aranmayışı, olumsuz yöndeki gelişmeyi adeta körüklemiştir. Zorunlu sigortalılıktan isteğe bağlı sigortalılığa kaçışın en büyük nedeni kuşkusuz ki işveren ve sigortalı üzerinde adeta bir istihdam vergisine dönüşen mali yüklerdir. Gelir vergisi ve sigorta prim oranlarının yüksekliği, işsizlik sigortası, eğitime katkı payı ve özel işlem vergisi gibi kesintilerin varlığı sebebiyle, zorunlu sigortalılıktan isteğe bağlı sigortalılığa kaçışa neden olmuştur. Bu yönüyle isteğe bağlı sigortalılık ucuz bir sosyal güvenlik aracı olarak görülmeye başlanmıştır. Diğer yandan özellikle sigortalının emekliliğine yakın yıllarda işveren işçiyi isteğe bağlı sigortaya ikna ederek, yüksek prim ve vergiden kurtulmaktadır. Öte yandan gerçekten herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olarak çalışmayan ve isteğe bağlı sigortalı olan kişiler ise, 85. maddenin kendilerine tanıdığı haktan yararlanıp 78. maddeye göre, prime esas kazanç alt sınırından %20 oranında prim ödemekte, ancak emekliliklerinde kendilerine ve ailelerine, zorunlu sigortalıların ailelerine tanınan sağlık yardımlarından faydalanma hakkı tanınmaktadır. Bu uygulama ile de prim karşılığı alınmadan, sağlık yardımı yapılması, edim - karşı edim ilkesine uygun düşmeyen bir hizmet verilmektedir. Zorunlu sigortalı olması gerektiği halde isteğe bağlı sigortalı olan kişiler ve aile fertleri kısa vadeli sigorta kollarından yararlanamamaktadırlar. Bu durum Sosyal Sigortalar Kurumu, 4792 sayılı Kanunun 1. Maddesinde yer alan (iş hayatında türlü hallere karşı sigorta kanunu hükümlerini uygulamak...) amacından uzaklaşmakta ve sosyal güvenliğin özünü daraltmaktadır. İsteğe bağlı sigorta uygulaması ilk başta sigortalı sayısını arttıran ve prim tahakkukunu yükselten bir sonuç ortaya konmuştur. Bu durum zamanla zorunlu sigortalıların isteğe bağlı sigortaya kaçışına neden olmuş ve böylece uzun vadeli sigorta kollarında sigortalı sayısı artarken, kısa vadeli sigorta kollarında ise düşmüştür. Buna karşılık, mevcut yasal düzenleme ile isteğe bağlı sigorta ilişkisine, kamu hukuku ilişkisi niteliğinin kazandırılması, kurumsal yönden olumlu bir gelişmeyi oluşturur. Bununla birlikte, isteğe bağlı sigortaya ilişkin yasal düzenlemenin, eksiksiz olduğu söylenemez. Nitekim, 85. madde sistem yönünden, isteğe bağlı sigortanın serbest sigorta olma niteliğine yer vermiş değildir. Sonra, isteğe bağlı sigortaya devam edebilmenin hükümleri konusunda, kanunda boşluklara rastlanılmaktadır. Özellikle, sosyal sigortalar hukukunun kamu hukuku özelliği, isteğe bağlı sigortanın sona ermesi konusundaki düzenleme boşluklarının giderilmesi gerekmektedir. Kısa vadede, isteğe bağlı sigortadan yararlanabilmek için, yine eskiden olduğu gibi belirli bir süre sigortalılık ile prim ödemiş olma koşulu aranmalı ve bu suretle uygulama gerçek amacına yakınlaştırılmalıdır. Ayrıca, Kurumun aktüer dengesi bakımından isteğe bağlı sigortalılar ile zorunlu sigortaya devam edenlerin prim oranlarının denkleştirilmesi gerekmektedir. Böylece, isteğe bağlı sigortalılarda kısa vadeli sigorta kollarından yararlanmış olacaklardır. Daha öncede belirtildiği gibi, isteğe bağlı sigorta emeklilerine yapılan sağlık yardımları için, sigortalı oldukları (isteğe bağlı) dönemlerde prim karşılığı da alınmamaktadır. Soruna sağlık harcamaları yönünden bakılırsa, isteğe bağlı olarak 15 yıl malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası primi ödemek sureti ile emekli olan kişi, hiç hastalık sigortası primi ödemediği halde, ortalama olarak 30-35 yıl gibi çok uzun bir süre, kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu kimselere sağlık hizmetleri sağlanmaktadır. Bunun için isteğe bağlı sigortadan emekli olanlara yapılan sağlık yardımları da karşılıksız olmaktan çıkartılmalıdır. Şu anda isteğe bağlı sigortaya devam edenlerden hastalık sigortası primi alınmalıdır. El halıcılığı dokuma işlerinde çalışanların kısa dönemli sigorta türlerine ilişkin primlerinin, bir kısmının zorunlu sigortalılar gibi işveren tarafından ödenmesi zorunludur. Uzun dönemli sigorta kollarının primleri ise Sosyal Sigortalar Kanunu 85. madde doğrultusunda isteğe bağlı sigortaya tabi olarak kendileri tarafından yatırılmaktadır. Bu düzenleme önemli tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Gerçekten, yaptıkları işin riski dolayısıyla en fazla sosyal korunmaya gereksinimi olanların, uzun dönemli sigorta kollarından isteğe bağlı olarak yararlandırılmaları kabul edilecek bir çözüm değildir. Ayrıca, bu kişilerin sigorta primlerini ödeyebilmeleri de mümkün değildir. Sigorta primlerini ödeyemedikleri takdirde, yıpratıcı bir işte çalıştıkları halde malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından yararlanamayacaklardır. Oysa ,aynı işi fabrikada yapan kişiler zorunlu sigortaya tabi olduklarından, geleceklerini güvence altına almış olacaklardır. Bu ikilemin bir an önce giderilerek, el halıcılığı dokuma işlerinde çalışanlarda zorunlu sigortaya tabi tutulmalıdırlar. Türkiye'de, 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu ile tarımda bir hizmet sözleşmesine dayanarak süreksiz olarak çalışanlara, isteğe bağlı sigortalılık hakkı tanınmış ve böylelikle söz konusu kesime iş kazaları ve meslek hastalıkları, hastalık, malullük, yaşlılık ve ölüm sigorta dalları bakımında güvence sağlanması isabetli bir uygulama olmuştur. Ne var ki, 2925 sayılı Kanunun getirdiği sisteme göre kişiler ancak kendi istekleriyle ve prim tutarlarını kendileri ödemek suretiyle isteğe bağlı sigortalılıktan yararlanabilmektedirler. Ülkemiz ekonomisinin halen tarım ağırlıklı bir yapıda olması, tarımda aktif çalışan nüfusun sosyal sigorta uygulaması hakkında yeterli bilgiden büyük ölçüde yoksun bulunması ve gelir düzeylerinin düşük olması gibi nedenler dikkate alındığında, bu kişilerin sosyal sigortalar kapsamına alınmalarının kendi isteklerine ve prim ödeme güçlerine bağlı bırakılmasının meydana getirdiği sakıncaların, ne kadar büyük boyutlarda olduğu zamanla görülmektedir. Bu durum, 2925 sayılı Kanunun tarım işlerinde süreksiz çalışanlar açısından gerçek anlamda bir sosyal güvence sağlamadığını göstermektedir. Genel bir değerlendirme yapıldığında 2925 sayılı Kanunla tarım işlerinde süreksiz olarak çalışanların gerçek anlamıyla sosyal güvenliğe kavuşturuldukları söylenemez. Kuşkusuz, tarım işlerinde süreksiz çalışan kişilerin sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınabilmesi, bunların zorunlu bir biçimde ve tamamının sosyal sigortalar kapsamına dahil edilmesiyle gerçekleşebilir. Ayrıca tarımda süreksiz çalışan tarım işçileri ile kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanların tümünün, sosyal sigorta kapsamına alınabilmeleri için sigortalılıklarıyla ilgili her türlü işlemlerin Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ- Kur bünyesinden alınarak, bu konuda oluşturulacak yeni bir sosyal güvenlik kuruluşuna verilmesi yerinde bir karar olacaktır. SUMMARY The social insurance implementations have firstly been commenced in Our Country in 1946 through the application of the occupational Accident And professional Diseases, Maternity incirances. These implementations Have been the application of the end sickness insurance's established in 1950 And 1951 respectively. The dispersed legislations of that nature have been integrated by being Transformed into a social insurance Act. No: 506 that entered into force in 1965 the social insurance implementations have permanently developed beginning from the commencement years of their validity up to present and have reached to their contemporarily prevailing levels. The persons employed by one or more employer, depending upon a Contract of service is considered as insured. With reference to the application of the act No: 506 the place where the unsure persons perform their, jobs are called working place the places which are attached to the working place, such as resting, child suckling, eating, sleeping, washing, examining and care taking, physical and professional training fields, courtyards and bureas, are considered within the coverage and implementation of the job, long with other annexes and means. The lower limits of the daily earning take as basis in the computation of The contributions to be collected and the allowances to be paid are one thirtieth of the multiplication of the lowest induce figure on the chart annexed in this Act. By the coefficient. While the highest limit is being determined by taking the one /thirtieth of the multiplication of the highest induce figure on the highest induce chesty by the coefficient, the coefficient and indicator system has been annulled as from the date of 01. 01 .2000 by means of the Act no: 4447. The lower limited of the daily earning taken as a basis for the Computation of the contribution has been determined as TL 4.000.000 and the highest limit shall be three times of the lower limit. The lowest limit to be taken as basis in the computation of the daily Earning of the insured persons whose daily earnings are lowers than the lowest, limit or of those having a free of charge employment, while the daily earnings of the insured having a daily income more than the highest limit are conputadet by taking the said limit level as base. Occupational Accidents and professional diseases: An occupational Accident means and accident accruing in any one of the circumstances or Situations indicated below which causes immediately of subsequently a physical or mental disability to an insured person: When the insured person is in the work place, in connection with the work carried on by the Employer, when the insured person has been sent by the employer to perform duties at another place, During the period allocated for nursing of the child of the insured woman, while insured persons are carried, as a Group on a vehicle supplied by the employer, to and from the place where the work is being done. Occupational disease is a case of sickness, disability or mental trouble, temporary or permanent suffered by an insured person due to continuing causal factor which is characteristic of the conditions regard to perform such a work, there is not a qualifying period with regard to the assistances for the insureds, concerning the occupational accidents and Professional diseases. Permanent incapacity to work is the situation than manifests itself As the loss of the whole or part of the earning capacity in the profession by the insured person at the and of the medical treatment performed due to an occupational accident or professional disease. The insured persons, who has lost at least 10 Per cent of his earning capacity in the profession who shall be entitled to a pension against permanent incapacity