Anadolu'da gelişen simge belleğinin heykel sanatında kullanımı


Tezin Türü: Yüksek Lisans

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Marmara Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü, Heykel Anasanat Dalı, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2013

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: SEVAL ŞAHİN ÖZGÜR

Danışman: Hümerşah Şeyma Üstüner Uzunöz

Özet:

Bu çalışma Anadolu’da meydana gelen kültürlerin geliştirdiği simge dilinin heykel sanatına yansıyış biçimini konu almaktadır. Araştırma zemini Anadolu olduğu için önce Anadolu Kültür Tarihi’ne yer verilmiştir. Anadolu heykelinin açık alanda, mezartaşlarında ve mimaride kullanımı, toplulukların kültürel değerleri, inanç biçimleri, sosyal ve ekonomik yapılarıyla ilişkilidir. Bu nedenle Anadolu’da heykel sanatına bakıldığında, Cumhuriyet öncesine kadar halk arasında geliştirilmiş olan simgecilik geleneğinin de izinde, egemen ideolojiye karşı bir tavırla, sanat kaygısı güdülmeden ve genel olarak kim tarafından meydana getirildiği gösterilmeden yapılmış olan bu heykellerin bir kısmı günümüze taşınmıştır. Heterodoksi-bâtıni geleneğin heykel uygulamaları ise inançlarının, felsefi öğretilerinin simgeleştirdiği kavramların biçime dönüşmüş halidir. Bu gelenekte simgesel olarak lâmekân (mekânsızlık) algısına sahip olunduğundan ve evrendeki her şeyin “Tanrı”nın dahi maddenin “öz”ü olduğuna inanıldığından heykel’e her an her yerde rastlanabilir. Bundan ötürü tek bir inançsal ‘’merkez’’ algısı yoktur. Doğa ve insan tapımı çerçevesinde doğada ve elbet de insanın bulunduğu her yerde kutsallık bulunabilir. O halde her yer merkezdir. Böyle bakıldığında, bugün anıt heykel olarak değerlendirebileceğimiz, ‘’anıt taş’’, ‘’anıt ağaç’’, ‘’anıt mağara’’, ‘’anıt pınar’’ya da ‘’anıt dağ-tepe’’ kutsallaştırılmıştır. Çünkü bu kültürlerde akıl ‘’biçim’’ kazanmak zorundadır. Yani akıl kendi içindeki ‘’mekânı’’ dışa vurmak durumundadır. Bu dışavurumu kimi kez insan yapar kimi kez de doğa yapar. Zaten akıl kendi içindeki mekâna ilişkin bilgiden başka bir şey değildir. Yine önemli heykel yapıtları olarak kabul görmüş olan mezar taşları, ölümü de mekânsızlık olarak kabul eden bu kültürlerce ölümün olmadığını veya ölümün çok aşamalı olduğunu vurgulamak için simgeleştirdikleri kavramlarla işlenmiştir. Bu kültürel simgeciliğin yarattığı inançlar, bu simgeleri oluştururken, toplumsal anlamda da belli bir çatışma kültürünün ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Tektanrıcı dönemde ise neredeyse tamamen yasaklı bir kültürel yaşayış simge diline dönüşmüş olarak karşımıza çıkar. Cumhuriyet sonrasında ise heykel, özelikle büyük kentlerde, iktidarların sözcülüğünü yapmak üzere açık alanlarda modern uygulamalar olarak meydana getirilmiştir. Ayrıca bu heykeller anıt heykel mantığıyla ya da anıt heykel mantığını da aşmış olarak kent mekânının sosyal ve fiziksel özellikleri dikkate alınmadan yapılmıştır. Bu durum kent mekânının çok katmanlı sosyal ve fiziksel yapısı ile ilişki kurmayı amaçlayan plastik sanat uygulamalarının gerçekleştirilmesi istendiğinde yaşadığı coğrafyanın belleğini var eden toplulukların hafızasına ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Bunun için, plastik sanat uygulamalarından sorumlu üniversitelerin ve sanatçıların, konuya destek verecek diğer disiplinlerden de faydalanarak, mekânların belleğini algılamak üzere alan çalışmaları yapmak bir çözüm olabilir. Böyle bir çalışma yöntemi mekânlara yerleştirilen heykellerin geçmişten geleceğe bağını kurarak, geleceğin geçmişini daha sağlıklı kurabilir. Aksi takdirde her kesimden halkın sahip ve ilişkide olduğu kamusal alanlar, günümüzde yoğun biçimde yaşanan yabancılaşma, görüntü ve kültür kirliliğine mahkûm olacaktır. SUMMARY This study is based on the reflection of sign language improved by the cultures which aroused from Anatolia on sculpture. As the research was based on Anatolia, priority is given to Anatolian Civilization History. Following this part, attention was paid on a variety of symbols and it was finalized by reevaluation of these symbols by artists. The Anatolian sculpture being used in open field, grave stones and architecture is related to the cultural values, beliefs, social and economic structures of these communities. As a result of this, by looking at the art of sculpture in Anatolia, it can be seen that some of these sculptures have been carried to our day in the light of symbolism tradition improved by the people before the Republic, in a manner that opposes sovereign ideology, not having an artistic concern and in general without knowing who made the work of art. Mystic heteredoxy tradition work of sculpture is the form of transformation of beliefs and philosophic disciplines that symbolized the concepts. Symbolically, there is a conception of "no place", therefore sculpture can be seen everywhere as it is believed that even God is the core of substance. Due to this, there is not a single religious "center" perception. In the frame of nature and human worshipping, there can be holiness in nature and any place human life exists. Therefore, any place can be the center, In this perspective, the monumental sculpture of today “'monumental stone","monumental tree", "monumental cave", "monumental spring" or “monumental mountain-top" were regarded sacred. The reason is that in these cultures the mind has to take a "form". That is to say the mind has to reflect the "place" in itself. This reflection is either done by nature or human. The mind is nothing other than the information related to the place in it. Again considered important work of art, gravestones have been embroidered with symbolized concept by the cultures that consider death as no place and that there is no death or that death has many steps. These beliefs that cultural symbolism created, appear to be the product of a certain cultural conflict during the time the symbols were being formed. In the monotheist period, a totally it appears as the restricted cultural life was transformed into symbols.