Tezin Türü: Yüksek Lisans
Tezin Yürütüldüğü Kurum: Marmara Üniversitesi, Türkiye
Tezin Onay Tarihi: 2001
Tezin Dili: Türkçe
Öğrenci: Recep Gül
Açık Arşiv Koleksiyonu: AVESİS Açık Erişim Koleksiyonu
Özet:Küresellesme ve Teknolojik Gelismeler:Kavramsal Çerçeve Küresellesme günümüzün en çok konusulan konularindan birisidir. Küresellesmenin tanimi degisik sekillerde yapilmakta olup en kabul gören tanimiyla küresellesme; "son yillarda farkli ülkelerde yasayan insanlarin arasindaki ekonomik ve sosyal aktivitelerin hizla artmasidir". Baska bir tanimda ise küresellesme söyle açiklanmistir : Küresellesme, ülkeler arasindaki iktisadi, siyasi, sosyal iliskilerin yayginlastirilmasi ve gelismesi, ideolojik ayrimlara dayali kutuplasmalarin çözülmesi, farkli toplumsal kültürlerin, inanç ve beklentilerin daha iyi taninmasi, ülkeler arasindaki iliskilerin yogunlasmasi gibi farkli görünen ancak birbirleriyle baglantili olgulari içerir. Küresellesme, bir anlamda, maddi ve manevi degerlerin ve bu degerler çerçevesinde olusmus birikimlerin ulusal sinirlari asarak dünya çapinda yayilmasi anlamina gelir. Bu degerler, iktisadi nitelikte olabildigi gibi siyasi, sosyal, kültürel özellikte de olabilir. Küresellesme, daha genel bir ifade ile, belli bir kültür, ekonomi ya da siyaset normunun, deger yargisinin ya da kurumsal yapinin, küresel ölçekte yayginlik kazarak, o alanda geçerli tek norm, tek deger yargisi ya da tek kurumsal yapi haline gelmesini ifade etmektedir. Küresellesmenin amaci, son çözümlemede, tek bir dünya sistemi yaratmaktir. Bunun siyasi-ideolojik plandaki savunuculugunu da, bilim-teknoloji-sanayi alanindaki üstünlükleri tartismasiz olan ülkeler üstlenmislerdir. Ama hemen isaret etmek gerekir ki, küresellesmenin nesnel temellerini teknolojik gelismeler yaratmistir. Gerçekte, küresellesme süreci en azindan ekonomik anlamiyla yeni bir trend degildir. 19. Yüzyilin sonlari yasanan gelismeler de küresellesme olarak nitelendirilebilir.. Gelismis ülkelerinin ticaretinin ve sermaye piyasasi hareketlerinin milli gelire orani o zamanlar su an olduguna ya çok yakindi ya da daha yüksekti. Dünya sermaye, mal ve insanlarin hareket kabiliyeti sayesinde ekonomik olarak önemli ölçüde entegreydi. Sermaye ülkeler ve kitalar arasinda serbestçe hareket etti. Çok nadir gümrük tarifelerine rastlanirdi ve kotalar henüz isitilmemisti. O yillarda artan küresellesme ve bütünlesme endiseyi arttirdi ve kontrol taleplerini atesledi. Ülkeler disariya açilirken, bu degisiklikten zarar görecek vatandaslarin zararlarini telafi edecek politikalari baslattilar. 1870'lerin sonlarindan baslayarak, gittikçe daha fazla ülke korumaci uygulamalari yürürlüge koymaya basladi. Yüzyilin son onyilinda, göçe karsi tavirlar gittikçe daha düsmanca, politikalar daha kisitlayici olma yoluna girdi. Iki dünya savasi arasi dönemde, korumaci önlemler daha da arttirildi. Göç önemli ölçüde azaldi. Artik, isgücü ve mallarin yaninda sermayenin de yerli olmasina dikkat edildi. Sonuçta; küresellesmenin etkisine karsi alinan bu korumaci önlemlerden dolayi sadece birçok sirket ve kurum finansal olarak zayiflamadi, ayrica dünyadaki üretim yavasladi ve bunlarin sonucu olarak 1920'lerin sonlarinda "Büyük Depresyon" olarak bilinen kitlik ve yokluk dönemi basladi. Böylece dünyanin ilk küresellesme deneyimine nokta konulmus oldu. Ikinci Dünya Savasindan sonra, rüzgar yavas yavas yeniden küresellesme lehinde esmeye basladi. Ekonomik, sosyal ve siyasi uluslararasi yapilanmayi hedef alan A.B.D.'nin öncülügünde 51 ülkenin katilimiyla 1945 yilinda Birlesmis Milletler Örgütü kuruldu. Birlesmis Milletlerin kurulmasindan sonra çok geçmeden IMF (International Monetary Fund: Uluslararasi Para Fonu) kurulmustur. IMF'nin kurulus amaci uluslararasi parasal isbirligini saglamak, döviz kurlarina istikrar kazandirmak, uluslararasi likiditeyi arttirmaktir. Küresellesme konusunda önemli bir kilometre tasi da 1947'de 23 ülke tarafindan imzalanan GATT (General Aggreement on Tariffs and Trade:Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlasmasi) olmustur. Birlesmis Milletler ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kuruluslarin da destegiyle uluslararasi iliskiler 20.yüzyilin ikinci yarisinda ilk yariya göre daha sakin geçti. Koloniciligin sonu dünya sahnesine yeni bagimsiz aktörler getirdi. Uluslararasi ekonomik bütünlesme 80 ve 90'larda hükümetler politik engelleri azalttigi için hizlandi. 1980'lerde birçok gelismis ve gelismekte olan ülke sermaye hareketlerini kontrolllerini gevsetmis ve yabanci yatirimlari tesvik eden politikalar gelistirmeye baslamistir. 1990'lar ise tam olarak bir küresellesme dönemi olarak sayilabilir. Bu dönem içinde GATT çevresinde zaman zaman çok yönlü ticaret görüsmeleri yapilmistir. Bu görüsmelerin en önemlisi 1986 yilinda baslayip 1994 yilinda 117 ülke tarafindan imzalanan Uruguay Round Nihai Senedidir. Küresellesme; ülkeler arasindaki ulasim ve iletisim maliyetlerini azaltan teknolojik gelismeler sayesinde belirli bir ivme kazanmistir. Telekomunikasyon, islem, bilgi saklama ve iletme maliyetlerindeki dramatik düsüsler dünya çevresindeki is firsatlari takip etmeyi ve yakalamayi çok kolaylastirmistir. Küresellesme konusunda bu hizli gelismeler yasanirken 1990'larin ortalarindaki türbülans ve 1997 Asya krizinin ortaya çikmasi serbest piyasa ve küresellesme hakkindaki süphelerin artmasina yol açti. Su anda dünya ekonomisinin bütünlesmesinden geri adim atma çabalari sonucu, eger serbestlikten korumaciliga tekrar dönülürse bir önceki küresellesme deneyiminde oldugu gibi yeni bir depresyon üretilebilegi söylenmektedir. Her ne kadar, küresellesmeye karsi olusan kendisi de küresel bir tepki var olsa da dünyadaki bu degisimin önüne geçilemez bir sekilde devam ettigi gerçegi inkar edilemez. Günümüzde önem tasiyan husus; yasanan degisimi faydali ve sakincali bulmak degildir. Önemli olan dünyada bu degisimin yasaniyor olmasidir. Küresellesme bir tercih degil, bir gerçektir. Küresellesmenin ekonomik, sosyal, siyasal ve askeri boyutlari vardir. Bu boyutlarin birbirinden ayristirilmasi oldukça zordur. Nitekim ekonomik anlamdaki küresellesme, sosyal ve siyasi ögelere de sahiptir. Küresellesme ile birlikte, ulus-devlet, ülke içindeki ekonomi politikalarini belirlemede sahip oldugu gücü kaybetmeye baslamistir. Dünyadaki küresellesme egilimleri yaninda bölgesellesme ve yerellesme egilimleri de devletin politika belirleme alanindaki gücünü; uluslararasi kuruluslar, bölgesel birlikler ve yerel yönetimler ile paylasmasini gerektirmektedir. Ekonomik küresellesmenin iki boyutu vardir: Küresel üretim ve küresel finans. Ekonomik küresellesme süreci öncesinde, mal ve hizmetler ile üretim faktörleri ve teknolojinin ülkeler arasinda degisimine dayanan ekonomik sistemde, ulus devletlerin iktisat politkalari, ulusal üretim ve finans sistemleri hakimdi. Ancak ekonomik küresellesme ile birlikte bir yandan üretim faaliyetlerinin asamalari maliyet avantajlarina dayali olarak çesitli ülkelere dagilmis, diger yandan da dünyadaki finans piyasalari Tokyo, Londra, New York gibi bir kaç finans merkezinin kararlarina bagli hale gelmistir. Küresel finansin temel niteligi, en güçlü ülkeler de dahil hükümetlerin siyasi kontrolleri ve uluslararasi kuruluslarin etkisi disinda olmasi ve bu nedenle istikrarsiz bir yapi göstermesidir. Bu durum ise finans sisteminin kredi yaratma fonksiyonuna bagli olarak gelecekteki üretimi kontrol etmesi ve üretim artisinin da finans kesimindeki istikrara bagli olmasi nedeniyle reel kesimi de istikrarsizliklar ve krizler karsisinda zayif birakmaktadir. 1997'de yasanan Küresel Krizde oldugu gibi finans piyasasinin yönetimine iliskin siyasi otorite yetersizligi ile sonuçlanmaktadir. Küresellesme her ülkede ayni oranda hissedilmemektedir. Az gelismis ülkelerin izolasyonu ve fakirligi devam etmektedir. Küresellesmeden dislanmis durumdadirlar. Son on yila baktigimiz zaman küresellesmenin en çok gelismekte olan ülkelerde hissedildigini, bu ülkelerin gelismis ülkelerle hizli bir bütünlesme sürecine girdigini görüyoruz. Küresellesmenin dünyadaki gelir dagilimi esitsizligini arttirdigi iddialari çok kabul görmektedir. Küresellesmeye karsi yöneltilen bu elestirilere karsi su görüs agirlikli olarak ileri sürülmektedir: Ortaya çikan bu istatistikler ilk bakista küresellesmenin bir sonucu gibi gözükse de daha detayli incelendiginde aslinda küresellesen, korumacilik yerine serbestligi tercih eden ülkelerin aksini yapanlara göre daha hizli büyüdügü görülebilir. Küresellesme sürecinde, mal ve sermaye hareketleri yaninda isgücünün de dünya genelinde serbestçe dolasimi hedeflenmektedir. Ancak bir çok ülkede yasanan ciddi boyutlardaki issizlik sorunu nedeniyle özellikle gelismis ülkelerin bu konuda kati bir tutum sergiledikleri ve vize, vb. uygulamalarla isgücünün serbest dolasimini engelledikleri görülmektedir. Küresellesmenin, genel olarak; yeni fikirlerin, teknolojilerin ve ürünlerin ortaya çikmasi, kaynak tahsisinin iyilesmesi, dünya standartlarinda etkinligi yakalamak için rekabetin artmasi, tüketiciler için tercih alaninin genislemesi ve uluslararasi finansman imkanlarindan daha uygun maliyetler karsiliginda yararlanma imkaninin artmasi seklinde faydalar saglayacagi kabul edilmektedir. Günümüzde kendi kendini besleyen bir süreç haline gelen küresellesme yaninda bölgesellesme egilimlerinin güçlenmesi de dikkate deger bir gelismedir. Bir yandan küresellesme egilimi sürerken, rekabet yeteneklerini tek baslarina sürdüremeyeceklerini gören uluslar, bölgesel bloklasmalarin pesindedirler. Ulusal çikarlar, bölgesel isbirligi ve dayanisma düzlemlerinde yeniden tanimlanmaktadir. Avrupa Kitasinda Avrupa Birligi (AB), Amerika Kitasinda Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlasmasi (NAFTA) ve Asya Kitasinda Asya-Pasifik Ekonomik Isbirligi (APEC) gibi bölgesel ekonomik bütünlesmeler, küresellesme egilimleri karsisinda güçlü kutuplasma egilimlerini yansitmaktadirlar. Bunlara eski Sovyetler Birligi'ni olusturan ülkelerin çogunun Rusya'yi odak noktasi alan bloklasmalarini da eklemek gerekir. Ülkeler, bölgesellesme hareketleri içinde yer alarak, rekabet güçlerini arttirmaya çalismaktadirlar. Küresellesme ve bölgesellesmeden bahsederken onlarla paralel gelismeler gösteren "Yerellesme"den de smek yerinde olacaktir. Yerellesme bölgeler ve topluluklarin daha fazla otonomi talepleridir. Gelisme konusunda devletin verdigi sözlerin tutulmasi konusundaki tatminsizlik; yerel ve etnik kimliklerin güçlenmesi (daha iyi egitim ve iletisim ve artan kentsel yerlesim tarafindan) gibi nedenler yerellesmeye yol açmistir. Üçüncü bir sebep olarak küresellesme kültürel farkliliklari kaldirma egilimindeyken bir yere ait olma duygusunu derinlestirme istegi de yerellesme ile kendini ifade etmektedir. Diger bir sebep ise ülke içi bölgeler arasi rekabetin açik bir ortamda keskinlesen rekabetidir. 1970'lerde baslayan ama asil yüzyilin son 20 yilinda hizla büyüyen bilgi ve iletisim teknolojileri öncesinde, isyerlerinde emek yogun bir is süreci mevcuttu. Bilgi ve iletisim teknolojileri, ayni isleri çok daha hizli ve güçlü makinelerle yapmaya firsat vererek verimliligi arttirabilir. Sirketler ve evler arasinda baglantilar arttikça teknolojilerin etkisi de katlanarak artacaktir. Çünkü, stratejik bilgiye hizli bir sekilde ulasmak çok daha fazla rekabetçi bir ortam yaratacak. Bilgi ve iletisim teknolojileri; bilginin üretimi, yüklenmesi ve iletilmesini kolaylastirarak ekonomik kazançlari atesleyebilir. Bunu bilgi ve iletisim teknolojilerinin sirketlerin organizasyonlarini iç ve dis is süreçlerini etkileyerek kalici bir sekilde degistirebilmesi takip eder. Fakat, son yirmi yilin verimlilik ve büyüme rakamlarina baktigimiz zaman, bilgi ve teknoloji yatirim araçlarinin fiyatlarinin çok düsmesine ragmen bu gelismeyi açik bir sekilde görememekteyiz. Bu durum, bilgi ve iletisim teknolojilerinin penetrasyonunun yeteri kadar olmadigi tezi ile açiklanmaktadir. O yüzden 1994 ve 1995 yillarinda yapilan arastirmalarda bilgi ve iletisim teknolojilerinin büyümeye mütevazi bir katkisi oldugu hesaplanirken, son zamanlarda yapilan arastirmalarda ise bilgi ve iletisim teknolojilerinin ABD'de büyümeye önemli bir katki sagladigi düsünülmektedir. Avrupa için ise henüz bunu ispatlayacak veriler elde edilememistir. Bunun en önemli sebebi Avrupa'nin bilgi ve iletisim teknolojisinde A.B.D.'yi yaklasik bir bes yil geriden takip ediyor olmasindan kaynaklanmaktadir. Bilgi ve Iletisim teknolojileri mevcut is süreçlerini otomatik hale getirdikten sonra özellikle internetin yayginlasmasi ile beraber bu kez is süreçlerini degistirmeye ve yeniden tanimlamaya baslamistir. Bu yeni tip is tanimi, Elektronik Is (Elektronik Business) olarak adlandirilmaktadir. Elektronik is; bir sirketin tüm islerini elektronik olarak yapmasi, internet üzerinden bir takim araçlari kullanarak veriye erismek ve böylece is yapma tarzi açisindan yeni yöntemler gelistirmek olarak tanimlanmaktadir. Elektronik is; çogunlukla elektronik ticaret ile özdeslestirilmektedir. Ancak elektronik ticaret, elektronik is'in sadece bir parçasidir ve elektronik is'in tanimi elektronik ticareti de içeren daha genis bir kapsama sahiptir. Elektronik ticaret; mal ve hizmet alis verisi yapmak için elektronik olarak bilgi teknolojisi sistemlerini kullanmaktir. Tarihsel olarak, elektronik ticaret iki ana kategori altinda incelenir: * Business-to-Business (B2B) (Is'ten Is'e) : Sirketlerin kendi aralarinda yaptiklari elektronik ticaret * Business-to-Consumer (B2C) (Is'ten Müsteriye) : Sirketler ve müsteriler arasinda yapilan elektronik ticaret. Elektronik ticaret sayesinde sirketler, dünyanin her noktasina, herhangi bir cografi kisitlama olmaksizin ulasabilmektedir. Is süreçlerini yeniden tanimlayarak daha düsük maliyetle daha fazla müsteri portföyüne erisme imkanina sahip olabilmektedirler. Elektronik ticaret hala ilk baslangiç yillarinda sayilabilir. Eger tüketiciler gelecekte yaygin olarak elektronik ticaretin kullanilacagini hissederlerse, ona yatirim yapmak isteyeceklerdir. Daha çok insan internet servis saglayicilarina abone olacak ve kisisel bilgisayar satin alacaklardir. Büyük firmalar ve devletler kablo dösemek gibi gerekli altyapiyi olusturacaklardir. Tüm bunlar ekonomik büyümeye yardim edecektir. Yasanan olumsuzluklari görmemek imkansiz olmakla beraber bunun beklenen ve olmasi gereken bir durum oldugunu söylemek yerinde olacaktir. Yeni ekonomi sirketlerin gelecektegi degerleri artan verimlilikleriyle beraber oldukça yüksek olacaktir ama bu sirketlerin bugünkü degerlerinin de çok yüksek çikacagi anlamina gelmez. Bunun için henüz bilgi ve iletisim teknolojileri penetrasyonu yeterli degildir. Insanlar giderek artan oranda interneti kullanmakta ve hayatlarinin bir parçasi haline getirmektedirler. Internet penetrasyonunun henüz yeterli düzeye gelmemesinin en önemli nedeni, internete ulasmanin en yaygin yolunun kisisel bilgisayarlar olmasidir. Kisisel bilgisayarlar, hem kullanim hem fiyat bakimindan herkesin alip kullanabilecegi fiyat ve kolaylikta degildir. Bu noktada kisisel bilgisayarlara alternatif olarak televizyon seyrederken internete girebilecegimiz dijital TV teknolojisi gelecege degisik pencereler açmaktadir. Böylece bilgisayar kullanmasini bilmeyenler bile yeni sanal dünyayla irtibat kurabileceklerdir. Internet penetrasyonunu ve dolayisiyla elektronik ticareti arttiracagi düsünülen diger bir gelisme ise mobil telefonlarla internete girilmesi ve mobil ticarettir. Cep telefonu kullanimi PC kullanimina göre çok daha yaygindir. Avrupa, cep telefonunda gerek teknoloji gerekse de pazar açisindan ABD'nin oldukça ilerisinde bulunmaktadir, dolayisiyla "mobil internet" devriminde merkezin "eski dünya" olacagi tahmin edilmektedir. Telekom sirketlerinin, bir internet sirketine dönüsmesi beklenmektedir. Artan teknoloji ve islem hacmi nedeni ile zamanla para ve para benzerlerinin (menkul kiymet gibi) fiziksel olarak yer degistirmesine gerek kalmadan bunlarin transferleri elektronik veri iletisimi teknikleri ile otomatik olarak yapilmaya baslandi. Her ülke kendi merkez bankalari bünyesinde ve denetiminde elektronik fon transferi, elektronik menkul kiymet transferi sistemleri ve elektronik çek provizyon sistemleri olusturdular. Elektronik ticaret hizla gelisirken paranin formunun da degismesi, kisaca elektroniklesmesi önemli gözükmektedir. Elektronik ticaret ve gelisen bilgisayar teknolojisi klasik alisilmis parayi degisik formlara sokmaya çalismaktadir. Sirketler yaklasimlari degisik olsa da hepsi nakiti bir derecede taklit eden ödeme tipleri sunmaktadir. Fakat para bazi genel tanimlara göre genel inanç sisteminin bir parçasidir. Insanlar paranin temsil ettigi degere inanmaktadir. Buradan yola çikarsak, elektronik paraya gerçekten para diyebilmek için onun genis halk kitleleri tarafindan kabul ediliyor olmasi gerekmektedir. Dijital çagda, eski yapilar kirilirken, mevcut kanunlar ve normlar degismekte, yerini yenileri almaktadir. Dijital yönetimin bu ilk günlerinde bile, yeni teknolojinin etkilerini görmekteyiz, hükümet, piyasa ve sivil toplum birbirine yaklasmaktadir. Internet özellikle, vatandaslarin yönetimsel ve demokratik isleyise gerçek zamanli katilimina izin veren yeni iliski formlari için bir kapi yaratmaktadir. Dijital çagda, katilimci yönetim modelleri her dört yilda bir sandiga gitmekten daha fazlasini sunmalidir. Vatandaslar pasif tüketici olmaktan yönetim sürecinde aktif katilimci olmaya dogru gitme konusunda israrci olacaklardir. Bütün bunlar, politikanin seklini degistirecektir. Temsili demokrasi kitlesel ve medyatik politikalardan vatandaslar ve politikacilar arasinda birebir iliskilere imkan veren elektronik ortama dogru gitmektedir. Dahasi devlet yapisi da degisecektir. Simdiye kadar biz ulusal ve çogu ülkede tek kültürlü modelleri kullandik. Dijital çag, küresellesme, sanallasma ve enteresan bir sekilde yerel topluluklarin yeniden dirilmesi gibi konulari hizlandirmaktadir. II. Küresellesme ve Teknolojik Gelismelerin Bankacilik Sektöründeki Etkileri Küresellesme ve teknolojik gelismelerin yukaridaki genel etkilerini incelerken finans sektörü üzerinde de nasil radikal degisikliklere yol açtigindan bahsedilmis, genel olarak ekonominin isleyisinin "yeni ekonomi" , "elektronik ticaret" gibi kavramlarla degistigi anlatilmistir. Bu noktada, bankacilik sektörünün du degisim sürecinde önemli bir rol oynadigi ve oynayacagi açiktir. 20.yüzyilin ikinci yarisindan itibaren bilgisayarlar yavas yavas bankalarda kullanilmaya baslandiginda, amaç bankonun arkasinda sürekli rutin olarak yapilan islemlerin otomatiklestirilerek hem hatalarin azaltilmasi, hem de zamandan tasarruf edilmesi düsünülmekteydi. Bu tekrarlanan fonksiyonlarin otomasyonu islemlerin hacminde önemli bir artisa izin vermistir. Otomasyonun ikinci asamasinda bankalar teknolojiden daha yogun olarak faydalanma yoluna gittiler. Finansal akis hizini arttirmak; maliyetleri, karlari ve zararlari daha dakik olarak degerlendirmek için yönetim bilgi sistemleri gelistirmeye basladilar. Bu yeni gelistiren sistemler ile, bankalar yeni finansal ürünlere iliskin karmasik maliyet muhasebeleri yapabilmeyi saglamislardir. Otomasyonun bir sonraki asamasinda ise , online aglar ortaya çikmaya basladi. Bu durum, önemli yapisal degisikliklere yol açti. Subelere konulan bilgisayar baglantilari bilginin banka içinde hareket etme biçimini degistirdi. Es-zamanli erisim, denetçilerin müdahalesi ve gözden geçirmesi olmaksizin, veznedarlarin aninda hesaplara borç ve alacak kaydetmesini mümkün kildi. Müsterilerle yüzyüze olan müsteri temsilcileri, daha önceden çesitli dairelerin uzmanligini gerektiren çok çesitli uzmanlik bilgisini ve finans hizmetlerini hemen saglayabilir duruma geldiler. Aglar kurma, karar almanin olasi en düsük seviyeye, mümkün oldugu kadar müsteriyle yüzlesme düzeyine indirilmesini sagladi. Bazi denetsel islevler bilgi sistemine entegre edildi; yönetici düzeyleri azaldi. Bankalar daha fazla müsteriye yönelik bir yaklasim benimsedikçe, giderek subede daha fazla alani müsteri hizmetlerine yönelik faaliyetlerine ayirdilar. Bilgi teknolojileri, aglari dogrudan müsteriyle baglantiyi içermeyen islerin çogunun cografi olarak yerinin degistirilmesine izin verdi. Banko-arkasi islevler subeden çekildi ve sehir merkezlerinden uzakta, isgücü ve isletme maliyetlerinin daha düsük oldugu alanlara kurulan bölgesel islem merkezlerinde yeniden gruplandirildi. Ayrica, banko- arkasi isçilerinin islevlerinin çogu on-line banko operasyonlariyla birlestirildiginden ünvanlari büyük ölçüde indirildi. Bankacilik organizasyonlarindaki bu degismeler, insan kaynaklari profillerinde de önemli degisikliklere yol açti. Birkaç yil içinde, bankalar "dikey parçalanma" yasadi. Daha az denetçinin, müdürün ve düsük-ünvanli çalisanlarin oldugu daha düz organizasyonlar haline geldiler. Çalisanlarin is deneyimi ve egitimi arttikça basamak basamak tirmandiklari kariyer merdiveni, her katina farkli biçimlerde eleman alinan üç birbirinden ayri parça haline geldi. Is düzeylerinin bu sekilde bölmelere ayrilmasi, bankalarin, artan biçimde, orta-düzey ve yüksek-düzey islere uygun adaylar bulabilmek için, önceden norm oldugu gibi terfi yerine, dis emek piyasasina yönelmesi anlamina geldi. Bankacilar ve finansçilar teknolojiyi daha yakindan takip eden ve hatta bilgisayar teknolojilerinden anlayanlar olusacaktir. Teknolojideki gelisim insan kaynaklarini tedarikçi yönetimine (supply chain management) ve outsourcing'e (disariya is yaptirma) dogru kaydiracaktir. Kurum çalisanlarinin egitimi, yeni kavram ve düzenlemelere göre, sirketin yeni yapisina ve olusumlara bagli olacaktir. Bankacilik sisteminde egitim seviyesi yillar itibariyle hizla yükselmistir. Özellikle teknoloji alaninda deneyimli elemanlarin sayisi artmistir. Bankalar teknolojiyi daha iyi ve etkin kullanabilmek için bilgi teknolojileri bölümleri olusturmuslardir. Zamanla bilgi teknolojileri bölümleri bankalarin en kalabalik ve en önemli bölümlerinden biri haline gelmistir. Zamanla telefon bankaciligina, internet bankaciligi, televizyon bankaciligi gibi diger alternatif dagitim kanallarinin da katilmasiyla, bankalar organizasyonlarinda bu kanallarin yönetimi için ayri birimler olusturmak zorunda kaldilar. Telefon bankaciligi, tipki ATM'ler gibi mevcut bankaciligin sadece yeni bir dagitim kanali ya da yeni bir hizmet çesiti olarak kabul edilirken, internet bankaciligini bu kadar dar bir kapsamda degerlendirmek mümkün degildir. Internet, zamanla televizyon ve mobil telefon gibi diger medyalarla ismini "elektronik bankacilik" ya da "dijital bankacilik" olarak genellestiren yeni tür bir bankaciligin en önemli ayagini olusturmaktadir. Bankalar, ilk basta interneti sadece yeni bir dagitim kanali olarak degerlendirip, internetle birlikte gelecek için yapilarinda önemli degisiklikler içeren stratejiler yerine mevcut yapilariyla internet üzerinde sube açmayi yeterli gördüler. Bunu yaparken de kendi ürünlerini kendi çatilari altinda müsterilerine satmaktadirlar. Yani üretim ve dagitimi ayni çati altinda topladilar. Halbuki internet ile birlikte is yapma biçiminin degistigi ve bunun sonucu olarak da bankacilik sektörünün yapisal bir degisikligin esiginde oldugu görülmektedir. Artik ürün sahibi ile onu dagitip satan birbirinden ayrilmaktadir. Hatta, bu ürün sahibinin ürünleri tüketici kredisi, hayat sigortasi, kredi karti gibi finansal ürünlerin yani sira yazilim paketi de olabilmektedir. Böylece piyasa gücü dagitim, iletisim ve bilgi teknolojisi ile oldugundan, güç; müsteri ve dagiticiya geçmis olmaktadir. Ürün ve dagitimin ayrilmasinin bir baska sonucu olarak piyasaya yeni oyuncular girmeye baslamaktadir Daha ileri projeksiyonlarda fiziksel bankalarin olmayacagi öngörülerini degerlendiren kimi mütesebbislerce sadece internette var olan sanal bankalarin kurulmasi çogalmaya baslamistir. Ayrica, internette çok aktif hale gelen bazi banka disi sanal kuruluslar da bankalari tehdit eder hale gelmistir. Bes yil önce deger zinciri diye tanimlanan üretici, dagitici ve müsterinin artik bir deger agi olusturdugu görülmektedir. Deger zincirlerinde herbir oyuncunun çok iyi tanimlanmis bir görevi vardi ve bu görevler zincir içinde de birbirini takip ederdi. Halbuki internet ile birlikte yaratilan deger aginda oyuncularin birden fazla rol üstlenebildigini ve bu rollerin birbirine bagli veya bagimsiz çok daha karmasik iliskiler içinde olabildikleri görülmektedir. Internetin yarattigi yeni deger agi içinde ittifaklarin çok önemli oldugu da çok açiktir. Artik herkesin herseyi olmanin modasi geçmektedir. Herkesin en iyi bildigi konuya odaklanip, müsteriye hizmet ve ürünü konunun uzmanlari ile ittifak kurarak götürmesi daha büyük önem kazanmaktadir. Kisacasi dünün müsteri, ürün ve alt yapi üçlüsünden olusan entegre banka yapisi artik internet ile birlikte çözülmeye baslamistir. Bu çözülme ve degisim sürecinde bankalar mevcut organizasyonlarini degisen sartlara göre uyarlamaya çalismaktadirlar. Radikal olarak banka yapilarinin orta ve uzun vadede degismesi beklenirken kisa vadede bankalari bu sürece hazirlayan organizasyon degisiklikleri büyük önem kazanmaktadir. Strateji ve planlamalari dogru hazirlayabilecek bir yapilanma gerekmektedir. Bu arada bankalar gelistirdikleri internet stratejileri ile ilgili personelini yeterince bilgilendirmeli ve egitmelidir. Bazi bankalarin personeli kurumlarinin internette ne yaptigi hiç bilmemektedirler. Daha kötüsü bir sitenin nasil çalistigini göstermek için alti bankaciya ihtiyaç olmasidir. Bankalar, ayrica rakiplerinin ne yaptiklari hakkinda fikir sahibi olmak ve kendi internet hizmetlerini pazarlayabilmek için gerekli organizasyonlara da sahip olmalidirlar. Bankalar, internette bulunmayi stratejik bir yaklasimla mutlaka gerekliligine inanmaktadirlar. Hiç olmamaktansa bir sekilde internette bulunmanin daha iyi oldugunu düsünmektedirler. Bu düsünce temelde yanlis olmayabilir ama e-ticarette de basari normal is yasamindaki ayni temel faktörlere baglidir-güçlü yönetim, iyi iletisim, yüksek kaliteli ürünler, güçlü bir marka, arka ofisle entegrasyon ve açik bir strateji. Bankalar, internet hizmetlerinden sonuç almak istiyorlarsa önce bu isleri dogru yapmalidirlar. Teknolojik gelismelerle beraber hizla yayilan küresellesmenin bankacilik sektöründeki en önemli etkisi, bir önceki bölümde bahsettigimiz gibi uluslararasi bankacilik olarak adlandirilan küresel bankacilik uygulamalarin gelismesidir. Bu durum, rekabetin de daha küresel ve daha çetin geçecegi anlamina gelmektedir. Artan rekabet, önde gelen bankalar arasinda satinalma, birlesme, devralma olaylari çogalmistir. Bu süreç içerisindeki banka sayilarina baktigimiz zaman bu gerçek tüm açikligiyla ortaya çikmaktadir. Sekil 12'de görüldügü ABD'deki FDIC' (Fedaral Mevduat Sigorta Kurulusu)ye üye ticari banka sayisi 1985 yilinda 14,417 iken 2001 yili ikinci çeyregine gelindiginde %43 azalarak 8,178'e düsmüstür. Bankalar, kendi içlerinde yeni ekonominin sartlari için gerekli yapisal ve organizasyonel degisim ve dönüsümleri yasarken, sadece bunun yeterli olmayabilecegini farkederek artan oranda çesitli ittifaklar da aramaktadirlar. Bankalar artan bir hizda birlesmekte ya da büyükler küçükleri satin almaktadir. Gerçekte, son iki yil dünyanin en büyük bankalarinin çesitli birlesmelerle ortaya çikmasina tanik olunmustur. Teknolojideki büyüme ve özellikle internet bankaciligi ve aracilik hizmetlerinin etkileyici büyümesi, küresellesmenin finansal holdingler seklinde yapilanmanin ötesine geçmesini ve perakende piyasalara ulasmasini sagladi. Bankalar sadece kendileri gibi banka olan kurumlarla degil, iletisim ve bilgisayar sirketleri ile ittifaklar kurmaya baslamistir. Ayrica banka ve banka disi finansal hizmetler ayrimi artan bir sekilde bulaniklasmaya baslamistir. Önümüzdeki yillarda bankalar, araci kurumlar, sigortacilar, fon yöneticileri v.b. arasindaki farklarin iyice azalacagi ve finansal mal alma sürecinin elektronik ortamda gerçeklesecegi ve aracilarin ortadan kalkacagi ileri sürülmektedir. Geleneksel finans kurumlari için en büyük korkularin basinda ödeme sistemlerinin finansal olmayan kurumlar tarafindan düzenlenebilir olmasi ve paranin kontrolünün elektronik para yaratma sürecindeki belirsizlikler nedeni ile kendilerinden ayrilmasi gelmektedir. Bankalarin yukarida siralanan ödeme sistemlerindeki rolleri gelisen teknoloji nedeni ile artik teknoloji ve internet sirketlerinin de bu sistemlerde yer almasina ve hatta bankalarin yerini almasini saglamaya baslamistir. Finansal bilgi saglayan kuruluslar, medyanin sermaye ve para piyasalari ile ilgili özel tasarladigi sayfalar, internet üzerinden online/real time bilgi aktaran web siteleri artik finans kuruluslarina dolayli veya dogrudan rakip olmaktadirlar. Internet, teknoloji ve internet sirketlerini finansal kurumlarin rakibi haline getirmistir. Pazar paylarinin azalmasini istemeyen finans kurumlari, internet teknolojilerine yatirim yapmakta ve teknoloji sirketleri ile isbirligine gitmektedirler. Bankaciligin teknolojik tarihine baktigimiz zaman teknolojiye yatirim yapmanin en önemli gerekçelerinden biri maliyetleri düsürerek karliligi artirmak idi. Bilgisayarlarin gelismesi ile beraber bankacilikta birçok islem otomasyona geçmis, isgücü ihtiyaci azalmis, islemler daha hizli yapilmaya baslanmistir. Benzeri karlilik ve verimlilik artislari ATMler, kredi kartlari ve elektronik ödeme sistemleri gibi son yillarin diger teknolojik yenilikleri sayesinde görülmüstür. Bankaciligin teknoloji tarihine baktigimiz zaman bankalarin bu otomasyon projelerinde hayli basarili olduklari görülmektedir. Bankalar, hem islem hacimlerini arttirmayi basarmislar, hem de maliyetlerini göreceli olarak azaltmislardir. 1970'li yillardan 2000'li yillara dogru banka sube sayisi ve personel sayisi artis hizlarinda bir yavaslama oldugu görülebilir. A.B.D. FDIC'ye (Federal Deposit Insurance Corporation: Federal Mevduat Sigorta Kurumu) kayitli ticari banka sube sayisi 1966-1970 yillari arasinda yillik ortalama %6.59 artmistir. Bir sonraki 5 yilda ise yillik ortalama %6.70 olmustur. Daha sonralari ise sube sayilarinin artis hizlarinin genel olarak azaldigini görmekteyiz. Personel sayilarindaki artis hizi da sube sayilarindaki artis hizi gibi yillar itibariyle azalma göstermektedir. Hatta Sekil 15'de görüldügü gibi 1986-1995 yillari arasinda yillik ortalama %0.5'lik bir azalma oldugu görülmektedir. Bu da bahsi geçen on yil içinde personel sayisinin %5 azaldigi anlamina gelmektedir. 1996-2000 yillari arasinda ise personel sayisinda yillik ortalama %2.31'lik bir artis görsek de bu 70'li yillardaki yillik %4-5'lik personel artislarina göre yine çok azdir. Burada bakilmasi gereken esas kriter, personel giderlerinin toplam giderler içindeki oraninin nasil gelistigidir. Sekil 16'ye baktigimiz zaman personel giderlerinin toplam faiz disi giderler içindeki payinin yillar itibariyle sürekli azaldigini görmekteyiz. 1970 yilinda toplam faiz disi giderlerin yarisindan fazlasi (%53.48), personel giderlerine ayrilirken 2000 yilina gelindiginde bu oran %41 olarak gerçeklesmistir. Faiz disi giderler içindeki personel giderleri hala önemli bir kalemdir ama artik yildan yila bunun derecesi azalmaktadir. Öte tarafdan bilgi ve iletisim teknolojilerine yapilan yatirimlardan kaynaklanan amortisman ve diger kullanim giderleri de sürekli bir artis halindedir. Gerçekte, hizmet sektöründe ve özellikle bankacilikta verimliligi ölçmek üretim sektörüne göre daha zordur. Çünkü üretilip satilan elle tutulabilir ve rahatlikla sayilabilir bir mal yoktur. Bankacilikta verimliligi etkileyen çok sayida kalem vardir. Bunlari birbirinden ayirip, verimlilige net etkisini hesaplamak kolay degildir. Yine de çesitli analizlerle performanslardaki artis ve azalislari takip etmek mümkündür. Burada da, yillar itibariyle bankalarin elde ettikleri karin bir personele düsen kismini bir verimlilik ölçüsü olarak kullanmaya çalistik. Sekil 17'e bakildigi zaman, birim personel basina düsen net karin yillar itibari ile sürekli arttigini görmekteyiz. 1966- 1970 yillari arasinda birim personel basina yillik ortalama 4,515 dolar düserken 30 yil sonra 1996-2000 yillari arasinda yillik ortalama 39,513 dolar düsmektedir. Banka performanslari ölçmekte kullanilan ve uluslararasi alanda da kabul gören iki temel rasyo da bahsi geçen dönemin karlilik ve verimliligi hakkinda fikir verebilecektir. Sekil 18'a baktigimiz zaman, yillar itibariyle, bazi dönemlerde yavaslamasina ragmen bankalarin karlilik rasyolarinin da genelde arttigi görülebilir. 1966-1970 yillari arasinda yillik ortalama %16.19 olan ROE (Return on Equity : Net Kar / Özsermaye) rasyosu, 1996-2000 yillari arasinda yaklasik 5 puan artarak %21.22'e yükselmistir. Buraya kadar, bilgisayarlarlarla yapilan otomasyon dönemi, telefon bankaciligi ve ATMler gi