Lise öğrencilerinin algılarına göre ideal öğretmenin kişilik özellikleri


Tezin Türü: Yüksek Lisans

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 1998

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: NURAY DEMİRCİ ERBAŞ

Danışman: Levent Deniz

Özet:

Her toplum, eğitim yoluyla bireylerini yetiştirmek, varlığını sürdürmek ve geleceğini hazırlamak ister. Kaçınılmaz olarak ortaya çıkan bu sosyal olgu çağımızın modern toplumlarında son derece önem kazanmıştır. Kalkınmış bir ülkenin sanayi ve teknoloji gibi bütün kurumları gelişmiş, istenen seviyeye ulaşmış, fakat eğitimde geri kalmış, sistemini kuramamış, bütün birimleri karmaşık, adeta bir kaos içinde olduğu düşünülemeyeceği gibi, gelişmekte olan bir ülkenin de, sanayi, teknoloji ve ekonomisi gelişmemesine rağmen, eğitim sisteminin geliştiği, piyasanın ihtiyaç duyduğu vasıflı insangüçü dengeli şekilde yetiştirdiği ve istihdamını sağladığı görülmemiştir. Toplum kurumları bir bütünlük arzetmektedir. Bütünün bir parçasında görülen sosyal bir arıza, az veya çok, diğerlerinde etkili olmaktadır (Aydın, 1993, s.1). İnsanlar artık, eğitim kendi haline bırakıp oluşmasını bekleyemezler. Onu önceden planlamak, gereken önlemleri almak, gelecekte olabilecekleri önceden kestirebilmek ve onun gerektirdiği insan gücünü yetiştirmek zorundadırlar. Bu bilimsel görüşün bir sonucudur, aynı zamanda. Anlamak, çözümlemek ve ön kestirimlerde bulunmak, bilimsel düşüncenin özelliklerindendir. Toplamlar da var olabilmek, varlıklarını sürdürebilmek için, eğitimi bilimsel bir yaklaşımla ele almak zorundadır (Özgür, 1993, s.1). Eğitim, insanı insan yapan değerleri kazandırmada düşünme yeteneğini geliştirmede, ortaya bir ürün koymasında istendik yönde davranış değişiklikleri yapmada en önemli araçlardan bir tanesidir. Toplumların geleceğine yön veren faktörlerden bir tanesi de eğitimdir. Eğitim ister kasıtlı olsun ister kasıtsız yapılsın toplumun bireylerini etkiler. Devletler eğitim yoluyla istedikleri vatandaş tipini yaratmaya, ihtiyaçları olan nitelikli insan güçlerini yetiştirmeye çalışırlar. 2000 yılına az kala eğitimin önemi tüm toplumlarca daha iyi anlaşılmış, eğitim için harcamalar artırılmış. Fakat gelişmemiş ve gelişmekte olan toplumlarda henüz eğitime yeterince pay ayrılabildiğini söyleyemiyoruz. En büyük yatırım insana yapılan yatırımdır. Eğitim de insana yapılan en önemli yatırımlardan bir tanesidir. Fakat, eğitim yatırımı pahalı ve sonucunu geç veren bir yatırımdır. Toplumlara yön verenler 20-30 yıllık bir eğitim ürünüdürler (Erdem, 1996, s.45). Eğitim, Türkiye'nin modern bir toplum olma yönündeki hamlelerinin temelini teşkil etmektedir. İki asıra yakın bir süredir devam eden batılılaşma hareketleri içerisinde, eğitim kurumları ile öğretmenlerin özel bir yeri olmuştur. Bu çerçevede eğitim, toplumun yapısını değiştiren ve topluma daha iyi yaşama seviyesi sağlayan dinamik bir sosyal kuvvet olarak kabul edilmiştir. Eğitim sistemini toplum sisteminden ve sosyal ihtiyaçlardan bağımsız olarak düşünmek mümkün değildir. Bütün ülkeler değişen ve gelişen modern üretim tarzları ile metodlarına cevap verecek biçimde eğitim ve öğretim işlerini yenilemek zorundadırlar. Çağımızda ekonomik, sosyal ve teknolojik alanlardaki hızlı değişim, toplum kurumlarını etkilemekte ve eğitim sistemleri de yeniden düzenleme ihtiyacı ile karşılamaktadır. Bu hızlı değişim ortamında ülkemiz bir taraftan bilim ve tekniğin üst noktasını yakalama çabasındadır. Diğer taraftan varlığını korumak, sürdürebilmek ve gelişmiş ülkelere yetişebilmek için zorlu bir mücadele vermektedir. Ülkemizin ortak ve temel bir mesele olarak çözümlemeye çalıştığı konuların başında, yeni kuşakları en iyi biçimde eğitmek ve yetiştirmek yoluyla gelecekteki ortama uyum yapmalarına hazırlamak demektir (Çağdaş Eğ. Der. Sayı 182, s.17). Toplum hayatının her alanında "eğitimin önemi" konusunda herkes aynı ortak kanaati taşımaktadır. Bu nedenle her geçen gün eğitime verilen değer ve önem artmaktadır. Bunun için ülkeler, eğitime yaptıkları yatırımları günden güne fazlalaştırmakta ve bunun karşılığında daha etkili, daha yapıcı ve günün gereği olan bilgi ve beceri ve davranışları kazanmış nesiller istemektedirler (Küçükahmet, 1976, s.55). Türk toplumu da özellikle cumhuriyet döneminde, toplumun eğitimden istekleri artmış, değişmiş ve bu istekleri karşılayabilmek için eğitim sisteminde önemli yenileşmelere ihtiyaç duymuştur (Varış, 1982, s.56). Eğitim tanımı zor olan kavramlardan biridir. Şimdiye kadar çok tanımlar yapılmıştır. Ertürk'e göre eğitim "bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme sürecidir". Diğer tanımlardan bazıları şunlardır: "Eğitim bir insan varlığının yetişmesi ve gelişmesini sağlamak üzere kendine özgü tüm imkanların onlar üzerinde kulanılması ve her birinin bizzatihi kendisidir" (Küçükahmet, 1997, s.3). "Eğitim, insana en iyi olgunluğu vermektir" (Eflatun). "Eğitim, bireylerin davranış biçimlerini değiştirme sürecidir" (Tyler). "Eğitim, insanları belli amaçlarına göre yetiştirme sürecidir. Bu süreçten geçen insanın kişiliği farklılaşır" (Fidan, 1986, s.6). "Eğitim, çocmukları yetiştirmek ve insan yapmak sanatıdır" (J. J. Rousseau). "Eğitim, bireyin bilgili kılınması, kişiliğini karakterini geliştirmesi, toplumca istenilen davranışları ve davranış değişikliklerinin kazandırılması, bireyin topluma ve yaşama uyum sağlamasını kolaylaştırılmasıdır" (Özoğlu, 1982, s.1). "Eğitim, bireyde istenilen davranışları geliştirmek, kusurlu davranışları düzeltmek, istenmeyen davranışları silmektir" (Turgut, 1983, s.1). "Eğitim, sosyal olmayan nesli sosyalleştirmektir" (E. Durkheim). "Eğitim, bedene ve ruha yetenekli olduğu yetkinliği vermektir" (Eflatun). "Eğitim, çocuğu insan haline getirme sanatıdır" (Çiçero). "Eğitim, doğaya göre insan yetiştirmektir" (J. J. Rousseau). "Eğitim, yetileri hep birden ve uyumlu olarak geliştirmektir" (Stein). "Eğitim, kişiyi önce kendisi sonra başkası için mutluluk aracı yapmaktır" (James Mill). "Eğitim, yetişkin kuşakların toplumsal yaşama elverişli olmayanlar üzerinde yaptığı etkidir" (E. Durkheim). Eğitim anlayışı, çağlara ve bu çağlarda yetişen ünlü filozof ya da eğitimcilere göre farklı göstermiştir. Bu farklılıklar işin özünden çok, ağırlık verdikleri noktaların değişikliğindendir. XX. yüzyıl eğitimcilerinden John Dewey'de "Eğitim yaşam demektir, yaşama hazırlık değil…. Eğitimin amacı çocuğa düşünmeyi öğretmektir, ne düşüneceğini değil" demektedir. Eğitim, öğrenme ve öğretim sonucu özellikle içinde bulunulan toplumun olumlu değer yargılarını göz önünde bulundurarak kişinin doğuştan getirdiği yeti ve yeteneklerin bir bütün halinde geliştirilmesini amaçlayan fiziksel ve toplumsal çevreye etkin bir uyum çabası sağlayan davranış değiştirme sürecidir (Binbaşıoğlu, 1981, s.30). Eğitim her felsefi sisteme ve psikolojik yaklaşıma göre değişik şekillerde tanımlanmıştır. Bu tanımların pekçoğu eğitime bir amaç yüklemiştir. İdealistler, eğitimi Tanrı'ya ulaştırma için yapılan etkinlikler, Realistler insanı toplumun başat değerlerine göre yetiştirme süreci; Marxistler çelişkiyi en aza indirip üretimde bulundurma süreci, Pragmatistler ise, yaşantılar yoluyla kişide istendik davranış değişikliği oluşturma süreci, Varoluşçular ise insanı sınır durumuna getirme süreci olarak ele almıştır (Sönmez, 1993, s.2). Eğitim, insan topluluklarının sürekliliğini sağlamak, toplumsal kültürü kuşaktan kuşağa aktarmaktır (Çakır, 1997, s.108). Eğitim, insanları belli amaçlarına göre yetiştirme sürecidir. Okullar eğitim sürecinin en önemli kısmını oluşturur. Eğitim yalnız okullarda yapılmaz. Okul dışında da gençleri ve yetişkinleri bir mesleğe hazırlamada ve onların hayata uyumlarını kolaylaştırmak için açılmış kısa süreli eğitim verilen kurumlar vardır. Ayrıca eğitim ailede, işq yerinde, asker ocağında, camide ve insanların oluşturdukları çeşitli gruplar içinde de yer alır. eN geniş anlamı ile eğitim toplumdaki "kültürleşme" sürecinin bir parçasıdır (Fidan, 1986, s.6). Eğitim bireyin kendini, toplumu ve doğayı değiştirebilmesi, geliştirebilmesi için ona yapılan planlı programlı etkilerin tümünü içine alan süreçtir. Doğumdan hatta doğum öncesinden başlayıp ölüme kadar devam eder. Ancak bu uzun sürecin içinde daha kısa olan belirgin olan yeri, zamanı, programı belli olan örgün eğitimin ayrı bir önemi vardır. Çağdaş eğitim denilince, akla şunlar gelmektedir (Bilgen, 1997, s.62): - Eğitim herkesin hakkıdır. Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. - Eğitim öğrenci merkezli bir süreçtir. Bu öğrenci, biyolojik, psikolojik, sosyal ve kültürel kendine özgü bir bütündür. - Herkes potansiyeli oranında başarılı olabilir. Öğrenciden her programda aynı ölçüde başarı beklenemez. - Tehdit ve korku yaptırımı yerine sevgi kullanılır. - Eğitim tür ve kademeleri arasında yatay ve dikey yollar açıktır. - Eğitim insanı geleceğe hazırlar. - Eğitim kuramlarının yapı ve davranışları demokrasi ilkelerine uygun olmalıdır. Milli eğitimin temel ilkelerinde ise "Eğitimde dil, ırk, cinsiyet, din ayrımı yapılamayacağı ve hiç bir kimseye aile, zümre ve sınıfa imtiyaz tanınmayacağı" belirtilmiştir. Bu ifadelerden de anlaşıldığı gibi, eğitim Türkiye'de hiç bir ayırıma, elemeye tabi tutulmaksızın tüm vatandaşların hakkıdır (Serter, 1997, s.162). Öğretim ise, eğitimin amacına ulaşması için kullandığı bir araçtır. Bilen uzman olanın bilmeyene bunları öğretmesidir. Bilgi, beceri, alışkanlık, tutum ve değerlerin bilmeyenlere kazandırılmasıdır (Özgür, 1994, s.24). Diğer tanımların bazıları, insanlar yaşamları boyunca karşılaştıkları çeşitli durumlarda etkileşim içinde bulunurlar. Öğrenme bu etkileşim sonucu kişide oluşan kalıcı davranış değişmelidir. Psikologlar arasında öğrenmenin tanımı konusunda tam bir beraberlik yoktur. Bununla beraber psikologların hemen hemen hepsi "öğrenmenin kişi yeni bir davranışa sahip olduğu, kendisinde olan davranışları değiştirdiği ve bunların kişinin gelecekteki faaliyetlerinde etkisi olduğu zaman oluştuğunu kabul etmişlerdir (Fidan, 1996, s.13). Öğretim, bilgi-beceri, alışkanlık tutum ve değer takdir duyguları bakımlarından öğrencinin davranışları üzerinde bir değişiklik yaratır (Binbaşıoğlu, 1981, s.18). Her toplum, eğitim yoluyla bireylerini yetiştirmek, varlığını sürdürmek ve geleceğini hazırlamak ister. Öğretim, eğitimin amacına ulaşmak için kullanılan bir araç durumundadır. Öğretim süreçleri üzerinde araştırma yapan eğitimciler genellikle eğitime yapılan yatırımları hak etmeyi ön plana alırlar. Öğretim yoluyla ne kadar olumlu davranış değiştirilirse, yeni bilgi, beceri, alışkanlıklar tutumlar ve değerler kazandırılırsa, kişi o kadar güvenceye kavuşacaktır. Bu açıdan öğretimde öğreten niteliği büyük önem taşır (Aydınay, 1996, s.1). Örgün ve yaygın eğitim birbirini tamamlayan süreçlerdir. Örgün eğitim, amaçlıdır; önceden hazırlanmış bir program çerçevesinde planlı olarak yapılır, öğretim yoluyla gerçekleştirilir. Eğitim süreci öğretmen tarafından planlanır, uygulanır ve izlenir (Binbaşıoğlu, 1986, s.6). Bilgi, beceri, alışkanlık, tutum ve değerlerin bilmeyenlere kazandırılmasıdır. Bu işi gerçekleştirecek olanlar öğretmenler, öğrenecek yeni bilgi ve beceri alışkanlık, tutum ve değer kazanacak olanlar ise öğrencilerdir. Öğrenci açısından bakıldığında olay bir öğrenmedir. Yani onun davranışlarında meydana gelen değişmedir. Ancak, bu değişmeler toplumun istediği yönde olumlu değişmedir. Ancak bu değişmeler toplumun istediği yönde olumlu değişmeler olacaktır. toplum için gerekli ve yararlı olan bilgi ve beceriler kazandırılacaktır. Bu öğrenme öğretim sonunda oluşacak eğitim sürecinin merkezinde yer alan ise öğretendir (Özgür, 1994, s.2). Karşısındaki insanların büyürken öğrendiğini görmek, biyolojik, bilgi birikimi, kültürel, psikolojik ve fiziksel gelişmeyi yakından izlemek. Yılların birikiminin ortaya koyduğu ideal insan normlarına sahip insan yetiştirilmesi sürecini yaşamak. Bütün bu oluşumlarda, tasarlayıcı geliştirici ve gerçekleştirici olarak görev üstlenmek öğretmenlik mesleği. Bundan daha fazla zevk ve heyecan verecek başka bir mesleğin varlığını düşünmek bile mümkün değildir. Bu mesleğin mensuplarına yalnız kendi dallarındaki bilgiyi aktaran kimseler gözü ile bakmak doğru değildir. Bunlar aynı zamanda filozof, sosyolog, pedagog, psikolog ve iyi birer teknokrat olmak durumundadırlar. Öğretmenlerden bu beklentiler, onların seçim, yetiştirme ve doğru bir şekilde istihdamlarının önemini daha da artırmaktadır (Ulusal Eğitim Sempozyumu, 1996, s.37). Eğitimin felsefi ve toplumsal hedeflerinin gerçekleştirilmesinde en önemli rolü de öğretmenler üstlenmiştir (Aydın, 1993, s.1). Öğretmenin yerini tutacak bir araç henüz geliştirilmemiştir. Günümüz modern bilgisayarları, eğitim makineleri onun yerini alacak durumda değildir. Modern eğitim bilimi de öğretmenin öğretim içinde yerine getirdiği bu rolün önemini bilmektedir. Öğretim sadece kuru bilgilerin aktarılması değildir. Okula karşı, topluma karşı, arkadaşlara karşı sevgi, saygı onları tanıma hep öğretmen aracı ile kazanılır. Tavırlar düşünce biçimleri dünya görüşlerinin oluşmasında öğretmen birinci derecede role sahiptir. olarak öğrenci şahsiyetinin gelişim ve oluşması öğretmen sayesindedir (Özgür, 1994, s.3). Öğretmen ve öğrenci arasındaki ilişki öğrencinin; - Akademik başarısını, - Mesleki tercihleri ve meslek gelişimini, - Psiko-sosyal gelişimini ve ruh sağlığını büyük ölçüde etkilemektedir. Öğretmenle öğrenci arasında gözle görülmeyen bir kişilik alışverişi vardır. Öğretmenin kişiliğinin çeşitli nitelikleri durmadan çocukların kişiliklerine etki yapmaktadır. Sınıf içindeki arkadaşlık anlayışı, iyi geçim, disiplin, düzen, otoritelere karşı sevgi ve saygı hep öğretmenin ya da öğretmenlerin kişiliklerinin yansımasıdır. Öğretmen-öğrenci ilişkilerinde bir öğretmenin hatalı davranması doğaldır. Ama öğretmenin hatalarını farkedebilme duyarlığına sahip olması yanında, böyle durumlarda hatalarını farkedebilme duyarlığına sahip olması yanında, böyle durumlarda karşısındakinden özür dileme alışkanlığı geliştirmiş olması da özel bir önem taşır (Kılıççı, 1992, s.142). Öğretmenin öğrencileriyle olan ilişkilerinde demokratik ölçüler içinde onların haklarını gmesi, onlara bağımsız davranma ve bağımsız karar verme hakkı tanıması, onlara göstereceği saygının önemli ölçütleridir. Öğretmen öğrenciler için insan ilişkilerinde önemli bir öğrenme modelidir, bu modelin yanlış olmaması gerekir. Öğrenci-öğretmen ilişkilerinde içtenlik ve dürüstlük esas olmalıdır. İyi öğretmen-öğrenci ilişkisinde karşılıklı güven şarttır. Öğrenci-öğretmen ilişkilerinde empatik anlayış öğrenmeyi kolaylaştırıcı en önemli niteliklerdendir. Öğretmen, öğrencinin gruba uyumunu sağlamada da etkilidir. Hangi öğrenim basamağında olursa olsun her öğretmenin öğrenciler üzerinde etkisi vardır. Yapılan araştırmalarda öğretmenlerin sözel veya sözel olmayan mesajları öğrencilerin kişiliği üzerinde çok etkilidir (Selçuk, 1994, s.142). Bu durumda öğretmenlik mesleği son derece önem kazanmıştır. Genel olarak uzun bir süre genel uzmanlık eğitimini gerektiren, toplumsal görevlerin yapılabilmesi için zorunlu olan ve mesleğin ahlak kurallarıyla yönetilen iş alanına 'meslek' denir. Öğretmenlik de bu özelliklere uygun bir meslektir. Öğretmenlik mesleğinin tarihi çok eskilere dayanır. XVIII. yüzyıla kadar tüm dünya toplumlarında eğitim, dini bir karaktere sahip olduğu için eğitim ve öğretim etkinliklerini din adamları yürütmüştür. Bu nedenle de öğretmen yetiştirmek için ayrı kurumlara ihtiyaç duyulmuştur. Fakat 1789 Fransız Devrimi'nin milli, demokratik, laik ve pozitif bilimlere ağırlık veren bir eğitim sisteminin temellerini atması, geleneksel din adamı-öğretmen tipinden farklı, bağımsız bir öğretmenlik kurumunun doğuşuna zemin hazırlamıştır. Fransız Devrimi'nin öncüleri, ideallerindeki siyasi düzeni monarşik ve teokratik değerlerle yetişmiş mevcut öğretmenlerle kuramayacaklarını görerek cumhuriyetçi öğretmenler yetiştirmek üzere 1794 yılında bir öğretmen okulu açılmıştır. Bu dünyanın ilk öğretmen okuludur (Öztürk, 1998, s.74).