Türkiye'nin Irak ve Suriye'deki müdahalelerinin hukuki meşruiyeti (2015-2018)


Tezin Türü: Doktora

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Marmara Üniversitesi, Orta Doğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü, Ortadoğu Siyasi Tarihi ve Uluslararası İlişkileri Anabilim Dalı, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2020

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: BARANSEL MIZRAK

Danışman: Alaeddin Yalçınkaya

Özet:

Öz

Türkiye’nin Irak ve Suriye’de gerçekleştirmiş olduğu askeri müdahaleler uluslararası kamuoyunda çeşitli tartışmalara neden olmuştur. Türkiye, söz konusu müdahaleleri resmi olarak BM Antlaşmasının 51. maddesinde ifadesini bulan meşru müdafaa hakkı çerçevesinde gerçekleştirdiğini açıklamıştır. Bu çalışmada da Türkiye’nin gerçekleştirdiği Şah Fırat Operasyonu, Beşika’daki Türk askeri varlığı, Fırat Kalkanı Harekâtı ve Zeytin Dalı Harekâtının uluslararası hukuka göre meşruiyeti konusu ele alınacaktır. 51. maddeye göre devletler, meşru müdafaa hakkına ancak kendilerine yönelik silahlı bir saldırı vuku bulduğunda başvurabilecektir. Bu bağlamda Türkiye’nin de söz konusu müdahaleleri terör örgütlerince Türk topraklarında gerçekleştirilen ‘silahlı saldırılar’ sonrasında gerçekleştirdiğine dikkat çekilecektir. Ek olarak Suriye ve Irak’taki yönetilemeyen alanlarda konuşlanan terör örgütlerinin bölgesel hakimiyet kurarak devletleşme çabasına girdiği görülmektedir. Bu ülkelerin söz konusu tehdide karşı aciz veya isteksiz kalışı da dikkate alınırsa durumun aciliyetinin ve öngörülemezliğinin artmasına neden olduğu ve müdahil olunmazsa sonradan telafi edilemeyecek şekilde sonuçlarının olacağına işaret edilmiştir. Ayrıca Türkiye 20 Kasım 2015 tarihli 2249 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararında bölgeden kaynaklı terör saldırılarından dolayı mağdur olan ülkelerden birisi olarak gösterilmiştir. Bu terör saldırıları üzerine gerçekleştirildiği belirtilen Türk müdahalelerinin ne derece sınırlı, amacına uygun ve terör örgütlerinin oluşturduğu tehdide yönelik olduğundan söz edilecektir. Türk yetkililerinin açıklamalarından Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki yönetilemeyen alanlardan kaynaklı olarak uğradığı terör saldırılarının yanında tekrar saldırıya uğrama tehlikesinin devam etmesinin en önemli müdahale gerekçelerinden olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle söz konusu ani tehdidin bertaraf edilmesi amacıyla Türkiye’nin müdahalelere son çare olarak başvurduğu vurgulanmaktadır. Bununla birlikte Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden bu kriz karşısında gerekli ve makul önlemleri alamadığı görülmektedir. Bu nedenle 51. maddede öngörüldüğü üzere BM Güvenlik Konseyi’nin gerekli önlemleri alana kadar Türkiye’nin mevcut olanaklarla yaşanan tehdide karşı meşru müdafaa hakkına dayanan önlemleri almasının gerektiği ifade edilmektedir. Ayrıca çalışmada meşru müdafaaya dayandığı ifade edilen bu müdahalelerin ‘Acizlik ve İsteksizlik Doktrini’ ve ‘Zaruriyet Doktrini’ çerçevesindeki yeri ve önemi de ele alınacaktır. ‘Koruma Sorumluluğu Doktrini’nde ise devletlerin kendi toplumları ve diğer soykırım ve kitlesel katliam riski altında bulunan toplumları koruma sorumluluğundan bahsedilmektedir. Koruma Sorumluluğu Doktrini’nde öngörüldüğü gibi bir ülkede insani kriz yaşanıyor ve bu kriz karşısında devlet koruma sorumluluğunu yerine getirmiyor/getiremiyorsa, uluslararası toplumun zamanında ve kararlı bir şekilde BM antlaşmasına uygun olarak önlemler alabileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda Türkiye’nin de uluslararası toplumun bir üyesi olarak Suriye krizinin hafifletilmesi adına almış olduğu önlemlerin gerçekleştirmiş olduğu müdahalelerinin meşruiyetine olan etkisinin ne olduğu değerlendirilecektir.

Anahtar Kelimeler    : Meşru Müdafaa Hakkı, Zaruriyet Doktrini, Acizlik ve İsteksizlik Doktrini ve Koruma Sorumluluğu Doktrini

 

 

Abstract

Turkish military interventions conducted in Syria and Iraq have led to various discussions in the international community. Turkey has officially announced that she has carried out those interventions within the scope of the self-defence right as expressed in the Article 51st of the UN Charter. This study will examine the legitimacy of the Operation Shah Euphrates, military base of Turkey in Bashiqa, the Operation Euphrates Shield and the Operation Olive Branch in accordance with international law. According to the Article 51 of the UN Charter, the invocation of the right to self-defence for a state is only possible if an armed attack occurs against herself. Thus, it will be drawn attention to the fact that the interventions in question are performed upon the ‘armed attacks’ committed by terrorist organizations in Turkey. It is also pointed out that terrorist organizations’ intent for establishing regional control in ungoverned territories of Syria and Iraq as well as unwillingness and inability of those countries to prevent threats emanating from themselves has heightened the imminency and unpredictability of the situation. Furthermore, it is mentioned that if it was not involved, the scope of the consequences would likely be irretrievable. Also it is affirmed by the resolution 2249 adopted by the U.N. Security Council on 20 November 2015 that Turkey is one of the victimized country due to the terror attacks stemmed from the region. Therefore, it will be evaluated to the what extent that Turkish interventions are limited and fit the purpose of the elimination of threats posed by terror groups. According to the statements of Turkish authorities, it is understood the fact that aside from the terrorist attacks originated from the ungoverned areas of Syria and Iraq, one of the most important justifications of Turkey for interventions was the continuing and imminent threat from the region. Therefore, it is emphasized that interventions have been exercised as a last resort in order to eliminate this threat. It is seen that the U.N. Security Council has failed to take the necessary and reasonable measures against this threat, which jeopardises international peace and security. For this reason, it is stated that Turkey is to take measures based on the self-defence rights against this threat by available means as stipulated in the Article of 51st until the U.N. Security Council to do so. Furthermore, in this study, we will also discuss the place and importance of ‘The Doctrine of Unable and Unwilling’ and ‘The Doctrine of Necessity’ to above-mentioned Turkish interventions, deemed as based on the self-defence right. ‘The Doctrine of Responsibility to Protect (R2P)’ refers to the obligation of states towards their populations and all populations at risk of genocide and other mass atrocity crimes. If there is a stituation where a dire humanitarian crisis exists as envisaged in R2P, and this country is not willing or not able to fullfill its responsibility to protect, then the international community must be prepared to take appropriate measures, in a timely and decisive manner in accordance with the UN Charter. In this context, it will be argued the nature of the impacts of all measures taken within the framework of R2P to alleviate the Syrian crisis by Turkey, as a member of the international community.

Key Words     : Self-Defence Right, The Necessity Doctrine, Unwilling and Unable Doctrine and R2P