Türk ve Amerikan yüksek mahkeme kararlarında din-vicdan ve din-devlet ilişkisi (laisizm-sekülerizm)


Tezin Türü: Yüksek Lisans

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Marmara Üniversitesi, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2000

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: Abdullah Sezer

Danışman: SİBEL İNCEOĞLU

Özet:

Sosyal yaşamın en önemli olgularından olan din ve devlet arasındaki ilişkiyi düzenlemek ve mevcut çatışmaları uzlaştırmak amacıyla, farklı toplumlarda farklı çözümler oluşturulmuştur. Din-devlet arası ilişkiye bakış açısının, bireylerin din-vicdan özgürlüğü konusundaki tavırla çok yakın ilişki içinde olduğu kuşkusuzdur. "Türk ve Amerikan Yüksek Mahkeme Kararlarında Din-Vicdan Özgürlüğü ve Din-Devlet İlişkisi [Lâisizm - Sekülerizm]" başlıklı tezimizde, söz konusu ilişkiyi incelemeyi hedefledik. "Genel Olarak Din-Devlet İlişkisi" başlıklı giriş bölümünde, din-devlet ilişkisine bakış açılarını kısaca ledikten sonra, lâikliğin farklı açılardan anlamına değindik. Bu bölümde, tezimizin belkemiğini oluşturan hukukî yönü üzerine yoğunlaşarak, söz konusu iki olgu arasında ayrılığı benimseyen, birbirinden farklı iki sistemin üzerinde durduk: Lâik anlayışın prototipi olan Fransa'dan esinlenen Türkiye örneği ve seküler anlayışın prototipi olan Amerika Birleşik Devletleri örneği. Her iki anlayışı bu kısımda teorik çerçevede inceleyerek, karşılaştırmaya çalıştık. Böylece, din-vicdan özgürlüğünün hukuksal güvencesini teşkil eden din-devlet ayrılığına ilişkin farklı iki anlayışın teorik çerçevesini ortaya koymakla, birinci ve ikinci bölümlerin temelini de oluşturmuş olduk. "1982 Anayasası ve Türk Anayasa Mahkemesi ile İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Karar Organlarında Lâiklik ve Din-Vicdan Özgürlüğü İlişkisi" başlıklı birinci bölümün ilk kısmında, öncelikle çağdaş dünya anayasalarında din-devlet ilişkisine yönelik hükümlere yer verip, 1982 Anayasası başta olmak üzere Türk anayasalarında konuya ilişkin hükümlere de değindikten sonra din-vicdan özgürlüğünün anlamı, unsurları ve sınırlanmasına ilişkin rejimi incelemeye çalıştık. İkinci kısımda, başta Türk Anayasa Mahkemesi kararları olmak üzere Danıştay, Yargıtay ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesi gibi diğer ulusal yüksek mahkemelerin kararları ekseninde konuyu işlemeye özen gösterdik. Türkiye'yi incelerken, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin, özellikle 1999 Anayasa değişikliklerinden sonra, 1982 Anayasası'nın da üzerinde konuma sahip bir iç hukuk kuralı statüsünde olmasından hareketle, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ve İnsan Hakları Avrupa Komisyonu kararları ve ayrıca gereken yerlerde diğer bazı ülkelerin yüksek mahkeme kararlarından da yararlanmak suretiyle, karşılaştırma yapma olanağı bulduk. "Amerikan Federal Anayasası ve Yüksek Mahkeme Kararlarında Sekülerizm ve Din-Vicdan Özgürlüğü İlişkisi" başlıklı ikinci kısımda, seküler anlayışın prototipi olan Amerika Birleşik Devletleri Federal Anayasası'na Ek 1. md. hükmünde yer verilen "düzenlememe" ve "serbest uygulama" ilkelerinin anlam ve kapsamına değindikten sonra, din-devlet ilişkisine bakış açısının Federal Yüksek Mahkeme'nin ve gereken yerlerde Eyalet Yüksek Mahkemelerinin kararlarına yansımasını irdelemeye ve sorunların çözümünde getirilen kriterlerin değişim prosesini incelemeye çalıştık. Ancak, ABD.'de konuyu jürisprüdansiyel açıdan incelerken, yer vermeyi düşündüğümüz mahkeme kararlarının bir kısmına ulaşmanın zorluğuyla karşılaşmamız doğaldı. Tezimizin amacını ise şu şekilde lemek mümkündür: Ülkemiz için temel sorun olarak gördüğümüz, temel hak ve özgürlükleri korumak suretiyle demokratik rejimin ekseninde sorunlara çözüm üretme yolunda aşılması gereken en önemli engellerden biri de, özgürlüklerin yerli yerinde kullanılmasıdır. Hiç kuşkusuz, lâiklik kavramı üzerinde tüm kesimlerin konsensüsü sağlanamasa da, en azından kavramın içeriğinin ne olduğunu anlaşılması zorunludur. Bu durumda, ekonomik özgürlüklerle birlikte ülkemizde kötüye kullanılmaya en elverişli özgürlüklerden biri olan din-vicdan özgürlüğünün özü de sağlam bir temele oturtulmuş olacaktır. Bu ise, plüralist yapı içinde tüm toplumsal katmanlarının ortaklaşa sorumluluğunu ve her şeyden önce yeterli bilinç düzeyine ulaşmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda, tezimizin amacı, gerekli jürisprüdansiyel verileri sağlamak suretiyle, özgürlük-otorite çatışmasını uzlaştırmaya dönüştürmeyi amaçlayan ve din-devlet dikotomisi ekseninde din-vicdan özgürlüğünün hukuksal güvencesini teşkil eden lâiklik kavramına daha sağlıklı bir açılım kazandırmaktır. Tezimizin bitiminde, elde ettiğimiz veriler ışığında vardığımız sonuçların yanı sıra konu ile ilgili önerilerimize yer verdik. Öncelikle, ulaştığımız belli başlı sonuçları ana hatlarıyla lemek mümkündür: a)Din-devlet ilişkisinde lâik tercih açısından önemli olan iki unsur din-devlet ayrılığı ve din-vicdan özgürlüğüdür. Din-vicdan özgürlüğü lâikliğin zorunlu gerek koşulu olmasına karşın yeter koşulu değildir. Lâikliğin gerçekleşebilmesi için din-vicdan özgürlüğünün yanı sıra devletin kuruluşu, yapısı ve işleyişinde, devlet yönetimine ve bireylere uygulanan kuralların dinî kaynaklı olmaması; diğer bir deyişle, dinî kuralların toplumsal yaşamın hiçbir alanında etkili ve egemen olmaması gerekir. Diğer taraftan, din-devlet ayrılığı da demokrasinin gerçekleşebilmesinin "sine qua non" koşuludur, ancak bunun yanı sıra seçimler, siyasal partiler, temel hak ve özgürlükler güvencesi vb. unsurlara da ihtiyaç duyulur; le, lâiklik demokrasinin en önemli gerek koşuludur, ancak yeter koşulu değildir. b)-Türkiye'de lâiklik ilkesi oldukça önemli bir konuma sahip olup, din-vicdan özgürlüğünün güvenceye alınmasının öncelikli koşulu olarak kabul edilmektedir. Bunun yanı sıra, lâiklik, demokrasinin yeter koşulu olmasa da gerek koşullarından biri ve hatta en önemlisidir. Söz konusu eğilim, doktrinin yanı sıra Türk Anayasa Mahkemesi'nin konuya ilişkin jürisprüdansında da oldukça istikrarlı sayılabilecek ölçüde korunmaktadır. Ancak, Amerikan Federal Yüksek Mahkeme jürisprüdansı açısından ise aynı kanaate ulaşmak zordur. Nitekim, Mahkeme kararlarının gelişim prosesi izlendiğinde, özellikle son yıllarda tutucu bir eğilim içine girildiği gözden kaçmamaktadır. c)Ancak, Amerikan örneğinde din-devlet ilişkisi çerçevesinde ortaya çıkan sorunların çözümünde, Federal Yüksek Mahkeme tarafından, Avrupa Anayasa Mahkemelerine nazaran daha belirgin ilke ve kriterlerin geliştirildiği de dikkati çeken bir diğer önemli noktadır. Ülkemize yönelik önerilere gelince, bunları da kısaca lemek mümkündür. Din-devlet arası ideal bir ilişki iki boyutlu olup, söz konusu önerileri dinin ve devletin kendi alanlarına çekilmesine yönelik olarak iki kısma ayırmanın uygun olacağı kanısındayız. a)Dinî unsurların kendi aslî alanına çekilmesi için yapılabilecek öneriler, aynı zamanda din-devlet arası ayrılığın gerçek anlamda sağlanmasına yöneliktir: -Din derslerinin zorunlu olmasını öngören hüküm Anayasa'dan çıkarılmalıdır. -Genel İdare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı kurumu ortadan kaldırılarak, din adamları kadroları lağvedilmeli ve devletin kontrolü altında din adamlarının ücret ve diğer ihtiyaçları dinî cemaatlere bırakılmalıdır. -İmam-Hatip liseleri tamamen ortadan kaldırılarak, dinî okulların kurulması ve işletilmesine ilişkin faaliyetler sıkı kontroller çerçevesinde cemaatlere bırakılmalı, devlet bu alandan da elini çekmelidir. -Kur'an Kursları sürekli faaliyet gösteren kurumlar olmaktan çıkarılmalı, yalnızca eğitim-öğretim dönemlerine ara verilen zamanlarda faaliyet gösterebilmeli ve bu amaca paralel olarak sekiz yıllık kesintisiz zorunlu temel eğitim uygulamasından taviz verilmemelidir. -Temel hak ve özgürlüklerin "genel ahlâk"a aykırılık nedeni ile sınırlanmasının makul gerekçesi olmadığından, söz konusu genel sınırlama nedeni Anayasa'dan çıkarılmalıdır. -Tarihî ve mimarî özelliği olanlar dışında, tüm dinî yapılar cemaatlere devredilmeli ve bunlara ayrılan bütçe ödenekleri kesilmelidir. -Bireylere dinini açıklama zorunluluğu getiren din hanesi kimlik cüzdanlarından kaldırılmalıdır. Bunun yanı sıra, olağanüstü hallerde dahi sınırlanamayan "inancını veya inançsızlığını açıklamama özgürlüğüne" aykırı düzenlemeler yasama organı tarafından mevzuattan ayıklanmalıdır. b)Dünyevi iktidarın kendi aslî alanına çekilmesi için yapılabilecek öneriler ise, din-vicdan özgürlüğünü korumaya yöneliktir: -Din, tamamen bireysel bir konu olarak kabul edilmeli ve diğer bireylerin vicdanları üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılması önlenmelidir. -Dinsel cemaatlerin Anayasa ve yasalar çerçevesinde örgütlenmesi ve işleyişine yönelik her türlü müdahale önlenmelidir. -Her tür dinî, felsefî veya ahlâkî inanç, Anayasa ve yasalar tarafından güvenceye bağlanmalı, azınlıkta kalan mezhep, cemaat ve felsefî kökenli akımlar korunmalıdır. -Toplum ve birey arası bağ, yalnızca yurttaşlık esası üzerine kurulmalı, diğer etkenlerin kötüye kullanılması önlenmelidir. -Kuşkusuz en önemli öneri, bireyin ve toplumun bilincinin geliştirilmesi yoluyla, her alanda olduğu gibi, din alanında da çıkar çevrelerinin sömürü ve suiistimallerinin engellenmesidir. Söz konusu öneriler uygulamaya geçirildiği takdirde, devlet ve din olguları kendi aslî alanlarına çekilerek, din-vicdan özgürlüğü ve din-devlet ayrılığı unsurlarının birbirlerine olumsuz etkisi minimum düzeyde tutulabilir. Böylelikle, çatışmanın odak noktalarından biri uzlaşmaya dönüşmek suretiyle, özlenen otorite-özgürlük (devlet-birey) dengesi yolunda olumlu bir adım atılmış olacaktır. SUMMARY I want to summarize my offer regarding relation between state and religion in addition to I have obtained results. There are diferences the concepts of secularism and laicism. Laisizm has been the most important and unique of the reforms Atatürk. The Türkish Constitution of 1924 was amended in 1928 to delete the provision that declaring İslam as the state religion. İn 1937 amendment constitution laisizm was introduced as one of the six basic tenets of the Republic. The Constitution of 1982, like its predecessors, comment in detail this principle in articles 2, 24, 42, 136 and 174. İn the United States of America, secularism has meant rigid separation of state and religion. But the conception of laisizm, however, ha allowed for some measure of state control over religion. My offer about relation state and religion in Turkey was mentioned following: -The Directorate of Religious Affairs as part of the administrative organization (Art. 136) must be abolished. -The provision that obligatory religious instruction (art. 24) must be extracted from the Constitution 1982. -The laws must must be prepared to guarantee the freedom of religion (which imply the freedom of faith, conscience and worship).