17. TOD ULUSLARARASI SANAL KONGRESİ, 12 - 14 Mart 2021, ss.83
AMAÇ:
Bu çalışmanın amacı, sendromik olmayan orofasiyal yarık hastalarında diş agenezisi, mikrodonti ve
süpernümerer dişlerin görülme sıklığını ve bunların yarık tipi ve cinsiyet ile olası ilişkisini
incelemektir.
MATERYAL-METOD:
300 hastanın (161 erkek ve 139 kadın) ağız içi kayıtları ve radyografileri incelenmiştir. Diş
agenezisi, mikrodonti, süpernümerer dişler ve orofasiyal yarık tipi değişkenleri değerlendirilmiştir.
Cinsiyet ve orofasiyal yarık tipinin diş anomalileri üzerindeki etkisinin incelenmesi için Fisher exact
test ve Ki-kare testi uygulanmıştır.
BULGULAR:
Vakaların % 66'sında diş agenezisi, % 19,6'sında süpernümer diş ve % 18,3'ünde mikrodonti
gözlenmiştir. Diş agenezisi en yüksek maksiller lateral kesici diş, maksiller ikinci premolar,
maksiller sol birinci premolar ve mandibular sağ ikinci premolarda saptanmıştır. Mikrodonti en sık
maksiller lateral kesici dişlerde, süpernümere diş ise en fazla maksiller lateral kesici bölgesinde
görülmüştür. Diş agenezi sıklığı tek taraflı dudak/damak yarıklı kadın bireylerde erkeklerden
anlamlı derecede fazla bulunmuştur. Diş agenezi ve mikrodontinin yarık tipi ile ilişkisi açısından
değerlendirildiğinde, cinsiyet farklılıkları olduğu saptanmıştır. Erkeklerde 21, 23, 24, 35 ve 45
numaralı dişlerde agenezis ve 12, 21 ve 22 numaralı dişlerde mikrodonti gözlenmiştir. Kadın
bireylerde ise, 14 ve 15 numaralı dişlerde agenezis bulunmuştur. Çift taraflı ve tek taraflı
dudak/damak yarıklı bireylerde diş agenezisi orofasiyal yarığın lokalize olduğu kadranla önemli
ölçüde ilişkili iken, damak yarığı bulunan bireylerde mandibular kadranda diş agenezisinin daha
yaygın olduğu görülmüştür.
SONUÇ:
Bu sonuçlar, diş agenezisi ve mikrodontinin, yarık bölgesinin anatomik düzensizliği ile doğrudan
ilişkili olmayabileceğini, ancak anomali gelişimini ve orofasiyal yarık oluşumunu düzenleyen genetik
faktörlerden ve cinsiyetten nispeten etkilendiğini düşündürmektedir.
PURPOSE: This study aimed to analyze the incidence of tooth agenesis, microdontia, and supernumerary teeth between nonsyndromic oral cleft patients and their possible association with cleft type and gender.
MATERIAL-METHOD: Intraoral records and radiographs of 300 patients (161 males and 139 females) were examined. The
variables assessed included tooth agenesis, microdontia, supernumerary teeth, and orofacial cleft types. The statistics analysis
implemented for this study were Chi-square and Fisher’s exact tests to investigate the influence of gender and orofacial cleft type
on the dental anomalies.
FINDINGS: Tooth agenesis occurred in 66% of the subjects, supernumerary teeth in 19.6%, and microdontia in 18.3%. The highest
prevalence of tooth agenesis was observed for maxillary lateral incisors, maxillary second premolars, maxillary left first premolar,
and mandibular right second premolar. The most prevalent teeth with microdontia were maxillary lateral incisors, and the higher
presence of supernumerary teeth was observed in the maxillary lateral incisor region. The frequency of tooth agenesis in female
CLP U L patients was significantly higher than males. Gender variations were found when tooth agenesis and microdontia were
investigated in association with cleft type for male and female subjects independently. Only males presented significant agenesis of
teeth 21, 23, 24, 35, and 45, along with significant microdontia for 12, 21, and 22. For females only, significant agenesis was
observed for teeth 14 and 15. In CLP B and CLP U R/L patients, tooth agenesis was significantly associated with the quadrant
where the orofacial cleft was localized, while in CP subjects, tooth agenesis was more prevalent in mandibular quadrants.
CONCLUSION: These results suggest that tooth agenesis and microdontia might not be directly associated with the cleft area's
anatomical irregularity but are relatively affected by gender and other genetic factors that regulate the development of the anomaly
and the orofacial clefting mutually.