Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları, cilt.9, ss.37-87, 2010 (Hakemli Dergi)
Galata ve İstanbul mahkemelerinin 1791–1795 yıllarına ait mahkeme kayıtlarına daya- nan çalışmada, Osmanlı hukukunun önemli bir boyutu olan kefalet sözleşmesinin mala kefalet türü incelenmiştir. Fıkıh kitaplarındaki kefalet bahislerinde yer alan hukuki izahların ışığında, hukukun teorisi ve uygulaması arasındaki ilişki ele alınmıştır. Fıkıh kitaplarının yanında, on sekizinci yüzyıla ait muteber fetva mecmualarındaki kefalet konulu fetvalardan yararlanılmıştır. Yapılan çalışma sonucunda, hukuksal metinlerle uygulama kaynakları arasındaki ilişkinin zıtlıktan ziyade bir ahengi bünyesinde ba- rındırdığı gözlenmiştir. Kişiler arasındaki hukuksal ilişkilere –uyuşmazlığın tarafları her zaman bu çerçevenin gereklerine uygun davranmasa da– bir teorik çerçeve içinde yaklaşılabileceği görülmüştür. Böyle durumlarda mahkemeye gelen uyuşmazlığın bir teorik çerçeveye atıfla çözülmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Ancak teori ile uygulama arasında mutlak bir örtüşmenin bulunduğu da söylenemez. Fıkıh kitaplarının kefalet bahislerinde yer verilen, fakat inceleme konusu yapılan yıllara ait mahkeme kayıtlarında rastlanmayan bazı hususların bulunması, mutlak bir örtüşmeyi engelleyen durumlardır.
This study which is based on 1791-1795 sijills of Galata and Istanbul courts has examined an important kind of Ottoman law of suretyship: al-kafala bi’l-mal. In the light of the theoretical explanations on suretyship, the study has dealt with the theory and implementation of law. Besides the Islamic legal texts, the fatwas related to suretyship, which were issued throughout the period, have been also taken into account. As a result of the study, rather than a disagreement, a harmony has been observed between the legal texts and practical sources. It has been also realized that a theoretical consideration on legal aspects of the relationships among Ottoman subjects was possible –despite the fact that parties did not always complied with the theoretical necessities. What conclusion has been reached at is that qadis tried to solve the dispute referring to a theoretical frame. But it cannot be said that an absolute consistency existed between the theory and its practice. Even though it is given place in the related Islamic legal texts, the absence of some important issues in the sijills of the period studied is the factor that prevents the absolute consistency.