Dünden Bugüne Safranbolu'da Dini Hayat, Hür Mahmut Yücer, Editör, Safranbolu Araştırmaları Merkezi, Karabük, ss.222-241, 2016
Arap
harflerinden doğan, zamanla İslam yazısı hâline gelen hüsn-i hat, estetik
kurallara bağlı, ölçülü ve güzel yazı yazma sanatıdır. Hat sanatı İslâm
kültürünün önemli bir unsurudur. Bu sebeple Osmanlı Türkleri ona büyük önem
vermiş, kıymetli hattatlar yetiştirmiştir. Bugün yerli ve yabancı
kütüphanelerde bulunan, çeşitli koleksiyonlarda yer alan yazma eserlerimizin
her biri bu bakımdan ayrı bir değer ifade etmektedir.
Bu
bağlamdan yola çıkarak “Dünden Bugüne Safranbolu’da Dini Hayat” sempozyumunda
sunulmak üzere Osmanlı döneminde yaşamış Safranbolulu hattatları tespit etme
gayreti içerisinde bulundum. Osmanlı dönemi Safranbolu’sunda kırka yakın
mesleğin icra edildiği bir muhitte hattatlığın mühim bir yeri işgal ettiğini söylememiz mümkündür. Zira Prof. Dr. Süheyl
Ünver’in tespitine göre, Osmanlı topraklarında çok sayıda mushaf yazan
hattatların, bulundukları yer itibariyle İstanbul başta, sonrasında sırasıyla
Şumnu, Safranbolu, Isparta, Tokat, ve Larende (Karaman) gelmektedir.
Ayrıca Safranbolulu Mehmed Şevki Efendi’nin ifadesine göre, Safranbolu’da
hattatlar tarafından her gün için beş Kur’an-ı Kerim yazılmakta ve Türkiye’nin
çeşitli bölgelerine ihraç edilmektedir.
Böylece, gerek Osmanlı topraklarında Kur’an’ın en çok yazıldığı yer olarak
Safranbolu’nun üçüncü sırada yer alması, gerekse Şevki Efendi’nin ifadeleri
bize Safranbolulu birçok hattatın olduğu intibahını uyandırmaktadır. Osmanlı
döneminde Safranbolulu hattatları tespit etmek mümkün olmamakla birlikte Şevki
Efendi’nin ifadelerinden hiç olmazsa kendi dönemindeki hattatları tahmin etme
çalışması şöylece yapılabilir:
Safranbolu’da
günde beş Mushaf tamamlanabilmektedir. Her hattat günde ortalama 10 sahife
yazmış olsa, bir mushafın tamamı için 60 hattata ihtiyaç vardır. Günde beş
mushafı tamamlamak içinse ortalama 300 hattata ihtiyaç duyulmaktadır. Öyleyse,
XIX – XX. yüzyıllarda Safranbolu’da 300’e yakın hattatın var olduğunu söyleyebiliriz.
Elbette bu hattatların tamamının hat sanatını mükemmel bir şekilde icra ettiğini söylememiz mümkün değildir. Zira matbaanın henüz yaygın olmadığı bir devirde, hattı sanat olarak icra edenlerinin yanında onu, kâtip ya da muharrir derecesinde yerine getirenlerinin de olması gayet tabiidir. Fakat, bu kadar çok hattatın yetiştiğini ve hattatlık mesleğinin yoğun bir şekilde icra edildiğini tahmin ettiğimiz bir şehrin hattatlarına, klasik Osmanlı hat kaynaklarında oldukça az sayıda yer verilmesi şaşırtıcı bir durumdur. Bu sebeple, kütüphâne, müze ve koleksiyonerlerdeki mushaf, levha, icazet gibi eserleri taramaya ve buradaki kayıtları inceleyerek açıkça Safranbolulu olduğunu ifade eden hattatları aramaya koyulduk. Bu araştırmamızda maalesef bir elin parmak adedini geçmeyecek sayıda hattata rastlayabildik.