7. Uluslararası Kültür ve Medeniyet Kongresi, Şanlıurfa, Türkiye, 24 - 26 Ocak 2020, ss.167-168
Küreselleşme süreci, modern batı siyasal düşünce sisteminde yer alan ve kullanılan kavramların yeniden değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Konu özellikle demokrasi, haklar ve özgürlükler ekseninde ise, devlet, ülke sınırları, yasal sorumluluk ve sınırlılıklar gibi kategoriler, küreselleşmenin, göçlerin ve kimlik tanınma taleplerinin etkisi nedeniyle, yeniden ele alınması gereken kavramlar olarak öne çıkmaktadır. Son yıllarda öne çıkan kavramlardan biri sivil toplum kavramıdır. Siyaset bilimi ve siyaset sosyolojisinin temel aktörlerinden biri olarak değerlendirilen bu yapı, hem iç siyasette hem ulus devlet üstü düzeyde önemli etkiye ve role sahiptir. Öte yandan sivil toplum kavramı gelişmiş ülkeler ile gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkeler arasında farklı değerlendirilmektedir. Gelişmiş ülkelerde sivil toplum, şehirlerin, ticaretin ve sanayileşmenin gelişmesi sonucu ortaya çıkmıştır ve siyasi otoriteden birtakım hak ve imtiyazlar isteyenlerin örgütlenerek hak elde etme çabalarının ürünüdür. Az gelişmiş veya gelişmemiş ülkelerde ise sivil toplum, otoriter yönetimlerin baskısına karşı koyma aracı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu noktada sivil toplumun özü itibariyle hak arama aracı olarak işlev gördüğünü söylemek mümkündür.
Bir toplumda, o toplumun üyeleri, bireysel ve grupsal düzeyde özerk hareket edebildiği ölçüde; bu özerkliğin, özgürlüğün ve çoğulculuğun devlet tarafından yasalar nezdinde korunması halinde sivil topluma dönüşebilmesi ve sivil toplum örgütlenmeleri düzeyinde faaliyet yürütebilmesi mümkün olabilir. Ancak böyle bir yapısal ortam bulunduğu takdirde, sivil toplumun toplum içindeki çatışmaların çözümünde arabulucu olarak işlev görebilmesi mümkün olabilir. Ortadoğu coğrafyasında hala birçok bölgede, cemaat ve aşiret yapısından, sosyolojik manada bir toplum yapısına geçemediği, bir diğer ifade ile Batı’daki gibi sivil toplum anlayışına götürecek sürecin yaşanmadığı görülmektedir.
Bu bildiride Ortadoğu coğrafyasında yer alan devletlerde sivil toplumun varlığı, sivil toplum örgütlenme mekanizmasının var olabilme şartları, işleyiş imkan ve kapasiteleri tartışılacaktır. Otoriter ve kişiselleşmiş iktidarlara sahip Ortadoğu devletlerinin, demokratik değerlerin yayıldığı ve herkes tarafından kabul edildiği küreselleşmiş bir dünyada, varlıklarını nasıl hala koruyabildikleri ve bu ülkelerde demokratik dönüşümün nasıl gerçekleştirilebileceği, cevap bekleyen önemli bir soru olarak belirmektedir. Bu bağlamda Ortadoğu ülkelerinde sivil toplum örgütlenmelerinin siyasal güçten ayrıştığı ölçüde yeni güç biçimleri geliştirebilme ve uygulayabilme kapasiteleri sorgulanacaktır.
The process of globalization requires a re-evaluation of the concepts used in the modern western political thought. Especially in the axis of democracy, rights and freedoms, categories such as state, country borders, legal responsibility and limitations stand out as concepts that need to be reconsidered due to the impact of globalization, migration and demands for identity recognition. One of the prominent concepts in recent years is the concept of civil society. Considered as one of the main actors of political science and political sociology, this structure has a significant influence and role both in domestic politics and at the supranational level. On the other hand, the concept of civil society is seen differently between developed and underdeveloped or developing countries. In developed countries, civil society has emerged as a result of the development of cities, trade and industrialization, and is the product of efforts to organize and obtain rights by those seeking political rights and privileges. In developing or underdeveloped countries, civil society emerges as a means to counter the pressure of authoritarian governments. At this point, it is possible to say that civil society functions as a means of seeking rights.
In a society, to the extent that members of that society can act autonomously on an individual and group level; if this autonomy, freedom and pluralism is protected by the state before the law, it may be possible to turn into civil society and to operate at the level of civil society organizations. If such a structural environment exists, it may be possible for civil society to function as the mediator during conflicts within society. One can argue that that in many regions in the Middle East geography, societies has not been able to transform from the community and tribal structure to a sociologically understood social structure, in other words, there has not been process experıence leading to civil society as understood in the West.
In this paper, the existence of civil society in the countries in the Middle East geography, the conditions of existence of the civil society organization mechanism, the operational possibilities and capacities will be discussed. The question of how the Middle East states with authoritarian and personalized powers can still preserve their existence in a globalized world in which democratic values are spread and accepted by all, and how democratic transformation can be realized in these countries appear as important questions. In this context, the capacity of civil society organizations in the Middle East countries to develop and implement new forms of power, to the extent that they differentiate themselves from political, power will be questioned.