ARTİST Dergisi, cilt.2, ss.52-54, 2008 (Hakemli Dergi)
“Otoportreler ve Ekspresyonizm” başlıklı yazının bu ikinci bölümünde
ele alınan sanatçılar da dış dünyaya karşı ruhsal güçlerini, evrensellik ve
bağımsızlığı elde etmek için yoğunlaştırmışlardır. Ekspresyonistler, sanatın hem kendileri, hem
de toplum için bir dönüm noktası olduğuna inanıyorlardı. Her şeyi sorgulayıp
keşfetmeyi arzulayan ekspresif ifade ve düşünce sayesinde, korkuları, geleceğin
belirsizliği ve benlik arayışı son bularak yeni bir dönem başlayacaktır.
Bu düşünceye inanan sanatçılardan
biri de Käthe Kollwitz’dir (1867–1945).
Kollwitz’in sanatına önemli ölçüde yön veren ilk otoportreleri (1889) daha
sonraki yıllarda sanatçının ekspresif ifadelerine güçlü ama bir o kadar da
derin anlamlar kazandırmıştır. Kimliğini, sosyalist düşünceye sahip bir ailede
kazanan sanatçı, eserlerinde daima kadınların ve ezilenlerin haklarını
savunarak barışsever bir tutum sergilemiştir. Ağırlıklı litografi tekniğinde
ürettiği otoportre çalışmalarını, gravür ve ağaç baskı tekniğinde de uygulayarak
farklı etkiler yakalamaya çalışmıştır. 1926–1932 yılları arasındaki dönemde
ise, sanatçı kendi büstlerini yapmıştır. Çalışmalarında mask yöntemini kullanan
Kollwitz, önceleri kullandığı plaster malzemenin üzerinde pek fazla
detaylandırma yapamadığı için, daha sonra mumlu kil’e (plastisin) dönmüştür. İlk başta oyun gibi gelen bu denemeler, daha
sonra sanatçının diğer eserlerindeki düşüncelerine paralel olarak sürmüştür