Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, cilt.17, ss.437-469, 2011 (Scopus)
Avrupa Birliği [(AB)- bu çalışmanın yazıldığı dönemde Avrupa Topluluğu olarak anılmakta idi, bu sebeple çalışmada Avrupa Topluluğu (AT) ifadesi kullanılmıştır.], malların, sermayenin ve kişilerin serbest dolaşımı ve eşitlik
ilkelerine dayanan bir ortak market oluşturmak amacı ile oluşturulmuştur. Avrupa Birliği Antlaşması bu amaç doğrultusunda Birlik içerisinde ayrımcılığı yasaklayan kesin hükümler ihtiva etmektedir. Özellikle kişilerin tabiiyeti göz önünde bulundurularak yapılan Antlaşma’nın 12. maddesi ile kesin olarak yasaklanmıştır. Avrupa Birliği Konseyi tabiiyet eşitliği ilkesini Avrupa Birliği’nin temel prensipleri arasında göstermiş ve bu özel olarak çalışmalara önem vermiştir.
Son dönemlerde ayrımcılığın önlenmesi adına pek çok çalışma yapılmış ve Avrupa
Birliği’nin yalnızca ticari amaçlar gütmeyen, bunlarla beraber aynı zamanda sosyal ve eşitliğe dayalı bir toplum oluşturma amacında olduğunu göstermek için çaba sarf edilmiştir. AB Umumi Vekili F.G Jacobs bunu şu şekilde ifade etmiştir: ‘‘Ayrımcılığın yasaklanması sembolik olarak çok yüksek önem taşımaktadır. Zira bu yasak AB’nin üye ülkeler arasındaki bir ticari anlaşma olmanın aksine Birlik’in Avrupa’daki vatandaşların birer birey olarak katkıda bulunup yararlanabilecekleri bir ortak girişim olduğunu açıkça göstermektedir’’.
Bu çalışmanın amacı ‘’ayrımcılık’’ kavramının ve etkilerinin incelenmesinden ziyade
AB’nin bu konudaki çelişkili yaklaşımını, bu yaklaşımın esas amacını ve nasıl kendi içinde ayrımcılığa yol açtığını ortaya koymaktır.
Çalışmanın genelinde AB’nin ayrımcılığı ortadan kaldırmak ve eşitliği
sağlama uğraşlarının zemininde yatan gerçek amacın eşit ve barışçıl bir toplum yaratmaktan çok ticari değerlerin korunması ve ticari araçların Birlik içerisinde daha kolay taşınabilmesi ortaya konulmuş, konudaki önemli yazarlardan alınan referanslar ile teyit edilmiş ve AB İçtihat Hukuku’ndan verilen örnekler ile bu iddia güçlendirilmiştir.
One of the principle aims of the European Union (henceforth EU, called as European Community in the time of the publication of the paper, on this ground “European Community” term had been used.) is to establish “an internal market characterised by the abolition, as between Member States, of obstacles to the free movement of goods, persons, services and capital.” In order to achieve this aim the Treaty Establishing the European Union (EU Treaty) prohibits certain types of discrimination, especially, any discrimination on grounds of nationality. The prohibition on nationality discrimination is a fundamental principle of the Community. Moreover this prohibition, as a result of the decisions of the European Court of Justice (the Court), extends not only to those cases where there is a prima facie discrimination but also to measures which are hidden or de facto discriminate against nationals of other Member States.
The problem of reverse discrimination arises in factual circumstances where the situation has been held to be wholly internal to a Member State and does not posses a cross-border element, necessary to bring a case within the provisions and protection of the Community. In essence the application of the ratio materie of the Treaty on free movement is subject to an element of movement. As such a natural and/or juristic individual may be treated differently in his or her original Member State where a greater level of protection is offered to those who have moved from another Member State or those who claim a cross-border element in the factual circumstances of their case. This is not simply an academic “concoction” but a real problem that the Court has to face regularly.
The concept that a national of one Member State is discriminated against another in similar circumstances sits uncomfortably with the fundamental principle of non-discrimination, which the Court has consistently, and perhaps justifiably, upheld. There has been considerable academic writing on the subject, but the discussion has generally centered on the effect of reverse discrimination on freedom of movement of workers, where admittedly the effect of discrimination is most perceptible. In fact reverse discrimination is a phenomenon that affects all freedoms, but as a result of both the different nature and content of the freedoms, in different ways.
Goods and Services share a key characteristic; they are a commodity to be sold in the market place. Despite this key characteristic, as a result of the different nature of the commodity and the different way in which the provider and the consumer meet in the market place the issue of the “wholly internal situation” differs for both freedoms.
The aim of this paper is not to study the constitutional or the jurisprudential effect issues concerning reverse discrimination, but to look at the practical ways in which reverse discrimination takes place within the field of goods and services. While the study of the field of goods and services is the principle aim of this research it has to be recognized that the general principles of what constitutes reverse discrimination can be found in all four of the freedoms
In this paper; i) the first chapter is aimed at looking at principles and causes of reverse discrimination, while ii) the second chapter is an analysis of reverse discrimination on the field of goods and services.