Ulusal ve Uluslararası Mevzuat Çerçevesinde Engelli Hakları, Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Önerileri Sempozyumu, İstanbul, Türkiye, 16 Mayıs 2019
Ceza hukuku,
bireyin korunan hukuki değerlerini ihlale yönelen insan davranışlarını
yaptırıma altına alarak bireyin temel hak ve hürriyetlerini koruyucu, aynı
zamanda koyduğu yaptırımlarla bu hakların ihlalini önleyici ve caydırıcı bir
görev ifa eden kamu hukukunun bir dalıdır. Ceza hukukunda koruma altına alınan
bir hakkın sahibinin, diğer bir ifadeyle suçun mağdurunun çocuk, kadın, yaşlı
kimseler olduğu hallerin yanı sıra kişide mevcut engellilik durumu da, bu
hakları ihlal edici fiillerin haksızlık içeriğini arttıran bir durumdur. Çünkü
bu gibi durumlarda, bu kimselerin diğer kişilere nazaran kendilerini bedenen ve
ruhen koruması daha zor olduğundan, mağdurun bu özelliğini bilerek hareket eden
failin ahlaki redaeti ve kötülüğü daha fazla olmakta, onun bu durumu suiistimal
ederek bir suç işlemesi, daha ağır bir şekilde cezalandırılmasını
gerekmektedir. Hem bu düşünceden hareketle hem de ceza hukukunda geçerli olan
“fiilin ağırlığıyla orantılı ceza prensibinin” bir sonucu olarak, yasa koyucu
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda belirli suçların (TCK.m.82/1-e, 86/3-b,
94/2-a, 96/2-a, 102/3-a, 109/3-f, 142/2-son, 149/1-e 278/3) engelli bir kimseye
karşı işlenmiş olması halini daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsur olarak
kabul etmiştir. Öte yandan, bir kimsede mevcut engellilik hali, ahlaki
değerlerden yoksun birtakım insanların nefret duygusuyla belirli davranışlarda
bulunmasına da yol açabilmektedir. TCK’nın 122 nci maddesinde, yasa koyucu, bir
kimsedeki engellilik halinden kaynaklanan nefret nedeniyle, kişilere bir malın
satılmasının, bir taşınmazın kiraya verilmesinin, bir kimsenin işe alınmasının
engellenmesi şeklindeki birtakım davranışları suç olarak düzenlemiştir. Ayrıca
mevzuatımızda, ceza muhakemesi ve infaz süreci bakımından getirilmiş engelliler
lehine düzenlemeler de yer almaktadır.