ESKIYENI, sa.48, ss.115-134, 2023 (Hakemli Dergi)
Taha Abdurrahman çağdaş meydan okumalara ilişkin
incelemelerinde, bu meydan okumalara birinci derecede kaynaklık ettiğini
düşündüğü Batılı paradigmayı eleştirmekle kalmamış, yanı sıra İslami telakkinin
çağdaş meydan okumaların üstesinden gelmeyi zorlaştıran yönleri üzerine de
eleştirel diyebileceğimiz değerlendirmeler serdetmiştir. Anılan meydan
okumaların üstesinden ahlak merkezli
bakışın hâkim kılınmasıyla gelinebileceğine vurgu yapan Taha Abdurrahman,
bir Müslüman için bunun, varoluşunu Allah’ın
emaneti bilen bir anlayışa bağlamak anlamına geleceğini belirtmiştir. Fıkhi
düşünceyi de bu pradigma ışığında okumaya çalışan Taha Abdurrahman, fıkıh
öğretisinin i’timârî fıkıh olarak
kavramlaştırdığı emirgören yaklaşımı
değil, i’timânî fıkıh olarak
kavramlaştırdığı emanetgören yaklaşımı
esas almasının gereğine işaret etmiştir. Kendine mal etme, benliği tahkim etme,
maddi olanla kayıtlanma ve dini fıkha indirgeme şeklindeki olumsuzlukları
bünyesinde barındıran i’timârî fıkıh
telakkisinden ve onun beraberinde getirdiği tüm olumsuzluklardan uzak tutacak,
buradan hareketle de gerek eşya ile gerekse de Allah’la sağlıklı bir ilişki
kurmaya imkân verecek olan şey, fıkhı, manevi-ahlaki bir esasa dayandırmak
olacaktır. Taha Abdurrahman’a göre işte bu esas, her şeyi Allah’ın emaneti bilmekle
ve fıkhı, ahlaklanmayı sonuç verecek değerlerin tespitini de içine alacak bir
genişliğe kavuşturmakla yakalanabilecektir. Böyle bir esas yakalanabildiğinde Allah-insan-âlem
arasında i’timârî telakkinin kurmuş
olduğu indirgemeci, sahiplenmeci, soyutlayıcı ve maddileştirici ilişki terk
edilebilecek ve yerine, sahip olunan her şeyi Allah’ın emaneti gören bir
bilinci tahkim edecek ve fıkhın ahlaklanmayı sonuç verecek bir faaliyete
dönüşmesini sağlayacak bir yaklaşım geçebilecektir ki Taha Abdurrahman bu
yaklaşımı i’timânî/emanetgören fıkıh
anlayışı olarak isimlendirmektedir. İşte bu yazıda Taha Abdurrahman’ın önerdiği
ahlak merkezli bakışın, fıkhî yaklaşıma sunacağı katkıyı ve çağdaş sorunların
üstesinden gelmede fıkhi düşünceye sağlayacağı avantajları özet bir biçimde ele
almaya çalışacağız, buradan hareketle de Taha Abdurrahman’ın fikriyatına esas
teşkil eden kavramsal çerçeveyi daha yakından tanıma imkânı bulacağız.
Taha Abdurrahman in his
investigation regarding contemporary challenges, not only he has criticized the
Western paradigm which he has considered as a primary reason behind these
challenges, but also, he has propounded -so to say critical- evaluations on the
obstructing aspects of Islamic consideration in overcoming them. Emphasizing
that the aforementioned challenges would be surmounted by reasserting the ethical-centered view, Taha Abdurrahman
has stated that this, for a Muslim, means considering one’s own existence as a trust from Allāh. Endeavoring to read
the juristic thought as well in the light of this paradigm, he has indicated
the necessity for Islamic jurisprudence to predicate on i’timānī fiqh which he conceptualized as fiduciary jurisprudence, rather than i’timārī fiqh which he conceptualized as aide jurisprudence. Predicating fiqh on a spiritual-moral
basis will force back the i’timārī fiqh/aide jurisprudence consideration
which contains problems of appropriation, strengthening the self, restricting
oneself with the temporal and condensing the religion into the fiqh, and all
the problems it brings along, thus will allow to establish a healthy
relationship both with the creatures and Allāh. According
to Taha Abdurrahman, this basis may be attained by considering everything as
Allāh’s deposits and expanding the fiqh’s
sphere in order to include the values which result morality within its borders.
When such a basis is attained, the reductionist, appropriative,
abstractive, materializing relationship that the i’timārī/aide
conception has established between Allāh-humanbeing-universe will be abandoned.
In lieu of it an approach will prevail, which will strengthen an awareness to
consider everything possessed as Allāh’s deposit and enable to transform the
fiqh into an activity which result morality. Taha Abdurrahman refers to this
approach as i’timānī fiqh/fiduciary jurisprudence. In this article, we will discuss briefly
contributions of the ethical-centered view, Taha Abdurrahman has suggested, as
well as the advantages of predicating on the ethical-centered view in overcoming
the modern challenges, provided for the juristic thought. Thus, we will find
the opportunity to be closely acquainted with Taha Abdurrahman’s main
conceptual framework, as well as to exemplify his integrative approach.