Taha Abdurrahman’ın Fıkhı Ahlaka Dayandırma Çabası: İ’timârî Fıkıhtan İ’timânî Fıkha Geçiş Önerisi


Creative Commons License

MAŞALI M.

ESKIYENI, sa.48, ss.115-134, 2023 (Hakemli Dergi) identifier

  • Yayın Türü: Makale / Tam Makale
  • Basım Tarihi: 2023
  • Doi Numarası: 10.37697/eskiyeni.1220759
  • Dergi Adı: ESKIYENI
  • Derginin Tarandığı İndeksler: Central & Eastern European Academic Source (CEEAS), MLA - Modern Language Association Database, TR DİZİN (ULAKBİM)
  • Sayfa Sayıları: ss.115-134
  • Marmara Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Taha Abdurrahman çağdaş meydan okumalara ilişkin incelemelerinde, bu meydan okumalara birinci derecede kaynaklık ettiğini düşündüğü Batılı paradigmayı eleştirmekle kalmamış, yanı sıra İslami telakkinin çağdaş meydan okumaların üstesinden gelmeyi zorlaştıran yönleri üzerine de eleştirel diyebileceğimiz değerlendirmeler serdetmiştir. Anılan meydan okumaların üstesinden ahlak merkezli bakışın hâkim kılınmasıyla gelinebileceğine vurgu yapan Taha Abdurrahman, bir Müslüman için bunun, varoluşunu Allah’ın emaneti bilen bir anlayışa bağlamak anlamına geleceğini belirtmiştir. Fıkhi düşünceyi de bu pradigma ışığında okumaya çalışan Taha Abdurrahman, fıkıh öğretisinin i’timârî fıkıh olarak kavramlaştırdığı emirgören yaklaşımı değil, i’timânî fıkıh olarak kavramlaştırdığı emanetgören yaklaşımı esas almasının gereğine işaret etmiştir. Kendine mal etme, benliği tahkim etme, maddi olanla kayıtlanma ve dini fıkha indirgeme şeklindeki olumsuzlukları bünyesinde barındıran i’timârî fıkıh telakkisinden ve onun beraberinde getirdiği tüm olumsuzluklardan uzak tutacak, buradan hareketle de gerek eşya ile gerekse de Allah’la sağlıklı bir ilişki kurmaya imkân verecek olan şey, fıkhı, manevi-ahlaki bir esasa dayandırmak olacaktır. Taha Abdurrahman’a göre işte bu esas, her şeyi Allah’ın emaneti bilmekle ve fıkhı, ahlaklanmayı sonuç verecek değerlerin tespitini de içine alacak bir genişliğe kavuşturmakla yakalanabilecektir. Böyle bir esas yakalanabildiğinde Allah-insan-âlem arasında i’timârî telakkinin kurmuş olduğu indirgemeci, sahiplenmeci, soyutlayıcı ve maddileştirici ilişki terk edilebilecek ve yerine, sahip olunan her şeyi Allah’ın emaneti gören bir bilinci tahkim edecek ve fıkhın ahlaklanmayı sonuç verecek bir faaliyete dönüşmesini sağlayacak bir yaklaşım geçebilecektir ki Taha Abdurrahman bu yaklaşımı i’timânî/emanetgören fıkıh anlayışı olarak isimlendirmektedir. İşte bu yazıda Taha Abdurrahman’ın önerdiği ahlak merkezli bakışın, fıkhî yaklaşıma sunacağı katkıyı ve çağdaş sorunların üstesinden gelmede fıkhi düşünceye sağlayacağı avantajları özet bir biçimde ele almaya çalışacağız, buradan hareketle de Taha Abdurrahman’ın fikriyatına esas teşkil eden kavramsal çerçeveyi daha yakından tanıma imkânı bulacağız.

Taha Abdurrahman in his investigation regarding contemporary challenges, not only he has criticized the Western paradigm which he has considered as a primary reason behind these challenges, but also, he has propounded -so to say critical- evaluations on the obstructing aspects of Islamic consideration in overcoming them. Emphasizing that the aforementioned challenges would be surmounted by reasserting the ethical-centered view, Taha Abdurrahman has stated that this, for a Muslim, means considering one’s own existence as a trust from Allāh. Endeavoring to read the juristic thought as well in the light of this paradigm, he has indicated the necessity for Islamic jurisprudence to predicate on i’timānī fiqh which he conceptualized as fiduciary jurisprudence, rather than i’timārī fiqh which he conceptualized as aide jurisprudence. Predicating fiqh on a spiritual-moral basis will force back the i’timārī fiqh/aide jurisprudence consideration which contains problems of appropriation, strengthening the self, restricting oneself with the temporal and condensing the religion into the fiqh, and all the problems it brings along, thus will allow to establish a healthy relationship both with the creatures and Allāh. According to Taha Abdurrahman, this basis may be attained by considering everything as Allāh’s deposits and expanding the fiqh’s sphere in order to include the values which result morality within its borders. When such a basis is attained, the reductionist, appropriative, abstractive, materializing relationship that the i’timārī/aide conception has established between Allāh-humanbeing-universe will be abandoned. In lieu of it an approach will prevail, which will strengthen an awareness to consider everything possessed as Allāh’s deposit and enable to transform the fiqh into an activity which result morality. Taha Abdurrahman refers to this approach as i’timānī fiqh/fiduciary jurisprudence.  In this article, we will discuss briefly contributions of the ethical-centered view, Taha Abdurrahman has suggested, as well as the advantages of predicating on the ethical-centered view in overcoming the modern challenges, provided for the juristic thought. Thus, we will find the opportunity to be closely acquainted with Taha Abdurrahman’s main conceptual framework, as well as to exemplify his integrative approach.