Klasiğin Hermenötiği: Kısmi Nesnelliğin Gelenek Otoritesi ile İnşası


Creative Commons License

Coşkun M.

Sabah Ülkesi, cilt.77, sa.77, ss.44-50, 2023 (Hakemsiz Dergi)

  • Yayın Türü: Makale / Tam Makale
  • Cilt numarası: 77 Sayı: 77
  • Basım Tarihi: 2023
  • Dergi Adı: Sabah Ülkesi
  • Derginin Tarandığı İndeksler: Other Indexes
  • Sayfa Sayıları: ss.44-50
  • Marmara Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Klasiğin Hermenötiği: Kısmi Nesnelliğin Gelenek Otoritesi ile İnşası

Muhammed Coşkun, Doç. Dr.

Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi

muhammed.coskun@marmara.edu.tr

https://orcid.org/0000-0001-5613-2182

Giriş: Doğal Tavır ve Hermenötik Refleksiyon

Yorum faaliyetinin çetrefilli doğası, buna yeterince mesai harcamayan çoğu okur için yok hükmündedir. Ortalama bir okur, okuduğu herhangi bir metni büyük oranda anladığını düşünür. Yine de hukuk, din, ekonomi gibi insanların can, mal ve inançları ile ilgisi yoğun alanlarda metinleri anlama sorunu ortalama okurun bile zaman zaman karşılaştığı bir olguya dönüşüverir. Bir ceza yasasının nasıl yorumlanacağı ya da bir banka sözleşmesindeki maddenin davalı-davacı arasında ihtilaflı hale gelen konumu söz konusu olduğunda, başlangıçta çok anlaşılır gibi görünen ifadelerin aslında farklı yorumlara ne kadar da açık olduğu şaşkınlıkla fark edilir. Anlama hadisesine yönelik herkesçe takınılan (Husserl’ci anlamıyla) “doğal tavır” böylesi şaşkınlık durumlarında terk edilir. Bu doğal tavır, anlama eyleminde anlayan öznenin “tamamen” ya da “neredeyse tamamen” pasif olduğu, buna karşılık anlamaya konu olan metnin (olayın, nesnenin ya da hadisenin) aktif bir şekilde kendisini sunduğu, bu yüzden de anlayan özne faktörüne bağlı farklılaşmaların ancak marjinal düzeyde söz konusu olabileceği şeklindedir. Diğer deyişle doğal tavır anlama eyleminde anlamaya konu olan her şeyi Marion’un doygun fenomeni (saturated phenomena) gibi görür. Örneğin ölüm gibi bir hadise, onunla karşılaşan özneyi kuşatır, içine çeker ve onu pasifleştirir. Hadise hermenötiği bu yönüyle metinlerin ya da kişilerin anlaşılmasıyla kıyaslanamayacak özgün yönler içerir. “Anlama”nın kendisi de bir hadise (event) olarak fenomenolojik açıdan incelenmeye değerdir ve haddizatında Gadamer’in Heidegger’den tevarüs ederek hermenötiğe taşıdığı boyut bu noktaya ilgili olsa da doğal tavır lehine çoğunlukla göz ardı edilmektedir. Öte yandan metinler, özellikle de hukuki ve dini içeriği yoğun olan, diğer deyişle muhataplarının tümü ya da bir kısmı için amir ve bağlayıcı konumda olan metinler yoruma konu olduğunda, yorumcu özne sanıldığı kadar pasif değildir. Türkçedeki kelime yapısı gereği edilgen değil, etken bir fiil olan “anlama”, bizzat öznenin faaliyetidir. Bu durum, anlama kelimesinin pek çok dildeki karşılığı için de geçerlidir. Bu bakımdan anlayan öznenin “metne kulak vermesi”, “kendisini aradan çıkarıp metni dinlemesi” gibi öneriler, en iyi ihtimalle gerçekliğe tekabül etmeyen romantik temenniler olarak görülebilir. Diğer yandan bu tür temennilerin dile getirilişinin ardında, yerleşik yorumun herkesçe kabulünü teklif eden gizil bir ima da yok değildir. Bu bakımdan bu tür temenniler “tarafsızlık” iddialarına benzer. Takdir edileceği üzere tarafsızlık söylemi, en sade ifadesiyle, bu söylemi dillendiren “tarafın” yaklaşımının herkesçe benimsenmesi gerektiği teklifidir. Biri bizi tarafsız olmaya çağırdığında, aslında zımnen kendisinin zaten tarafsız olduğunu ve bizim de onun gibi olmamız gerektiğini söylemektedir. Dolayısıyla tarafsızlık çağrısı yapan, gerçekte bizi kendi tarafına çağırmakta, fakat bunu “tarafsızlık kamuflajı” altında yapmaktadır. Benzer bir durum metne kulak vermemizi isteyen söylem açısından da söz konusudur. Çünkü herhangi bir metne (aslına herhangi bir şeye, örneğin herhangi bir nesneye) hiçbir tarafta yer almadan, tarafsız bir şekilde bakmak mümkün olmadığı gibi, yorumcunun kendisini aradan çıkarıp metni öylece dinlemesi de mümkün değildir. Bu durumda yorum faaliyetinde insan ufkunun bir taraftan belirleyici rolünden diğer taraftan sınırlılığından söz edilebilir ki işte hermenötik refleksiyonun kolayca sonu gelmeyen çetrefilli süreci de burada başlamaktadır.