Yeditepe, İstanbul, 2015
Azerbaycan Türkleri, İran ve Rusya’nın hâkimiyet mücadelesi sonucunda imzalanan Türkmençay Antlaşması neticesinde ikiye bölünmüştür. 1828 yılında imzalanan Türkmençay Antlaşması’yla, İran sınırları içerinde kalan, bugünkü nüfusu yaklaşık 30 milyon Türk, halen Fars egemenliği altında bulunmakta ve birçok hakkından mahrum olarak yaşamaya çalışmaktadır.
Bu ikiye bölünmüşlüğün dışında en önemli sorunlardan biri de, her gün daha da çözümsüz bir hal alan Ermenistan sorundur. Rusya, 1828 Türkmençay Antlaşması’nın XV. maddesine dayanarak, İran, Osmanlı Devleti ve Rusya’daki Ermenileri, sistemli bir şekilde Güney Kafkasya’ya göç ettirmiştir. Bu planlı hareket neticesinde, bu bölgede Ermeni devletinin temelleri atılmıştır. Bugün Ermeniler, tarihi Türk topraklarını kendi vatanı gibi kabul etmesi yetmiyormuş gibi, bir de Azerbaycan’ın %20’sini de işgal etmişler ve bu topraklarda yaşayan yaklaşık bir milyon insanı “göçkün” durumuna düşürmüşlerdir.
Türkiye, bölgedeki kültürel ve ekonomik ilişkilerini geliştirirken, istikrarın korunmasında aktif rol almalıdır. Bu bölgeyi hala arka bahçesi olarak gören zihniyete karşı dikkatli olmak zorundadır. Bölgenin istikrarı, Azerbaycan'ın madden ve manen gelişmesi Türkiye'nin faydasınadır. Her şeyden evvel dil, inanç ve kültür birliğimiz bulunan Azerbaycan ve Türkistan Cumhuriyetlerinin bu geçiş sürecini sağlıklı bir şekilde atlatabilmeleri ve yeniden, bazı güçlerin oyunlarına gelmemeleri için Türkiye'nin desteği ve rehberliği şarttır. Bu bölgelerin kendi kontrollerinde kalmasını isteyenler, her türlü oyunu deneyeceklerdir. Türkiye bu tür oyunlara karşı tedbirli olmalı, plan ve projeler geliştirmelidir. Türk Dünyasının önüne çıkan tarihi fırsat, bütün engelleme çalışmalarına rağmen iyi bir şekilde değerlendirilmelidir.