Osmanlı Araştırmaları Kongresi, İstanbul, Türkiye, 7 - 09 Eylül 2022
Sömürgecilik çağında, medeniyet kavramı uluslararası sistemdeki farkın birincil göstergesiydi. Sözde medeniler belli bir gelişme düzeyine ulaşmış ve kendilerini diğerlerinden daha insancıl görmüşlerdi. On dokuzuncu yüzyılda İngilizlerin başını çektiği köleliği sona erdirme kampanyası, beraberinde hem imparatorluk uğruna hem imparatorluğa karşı savaşıldığı bir ahlaki duygu yaratma stratejisiydi. Aynı şekilde Osmanlı İmparatorluğu'nda da kölelik, İngilizlerin siyasi ve ahlaki müdahaleleriyle tartışma konusu haline geldi. Kölelik konusu, Osmanlı kamu söyleminde hiçbir zaman baskın hale gelmemiş olsa da, Osmanlı İmparatorluğu'nda insan haklarının kavramsal tarihini çizmek için faydalı olabilecek bir tartışma başlattı. Bu bağlamda amacım Osmanlılığı özen, şefkat ve gaddarlık kavramsal prizması üzerinden düşünmektir. Köleliğe karşı mücadele, farklı motivasyon ve hedeflerle de olsa hem İngilizler hem de Osmanlılar için hem köleleri hem de İmparatorluğu kurtarmakla ilgiliydi. Çeşitli kaynaklardan (anılar, seyahatnameler, ders kitapları, popüler yazılar) yararlanarak, Osmanlı İmparatorluğu sona ererken var olan aidiyet duygusunu anlamak için insanî ve insaniyetperverlik gibi kavramların eleştirel okumalarını kullanmayı öneriyorum.
In the age of colonialism, the concept of civilization was the primary marker of difference in the international system. The so-called civilized had attained a certain level of development and regarded themselves as more humane than others. The British campaign to end slavery in the nineteenth century was a strategy to create an international moral sentiment with which Empire was fought against and fought for at the same time. Equally in the Ottoman Empire, slavery became an object of debate through the political and moral interventions of the British. Although the issue of slavery never became dominant in the Ottoman public discourse, it opened up a discussion that could be useful to chart a conceptual history of human rights in the Ottoman Empire. In this regard, my purpose is to think about Ottoman subjectivity through the conceptual prism of care, compassion and cruelty. The fight against slavery was about saving slaves and the Empire simultaneously, both for the British and the Ottomans, albeit with different motivations and goals. By utilizing various sources (memoirs, travelogues, school textbooks, popular writing), I propose we use critical readings of concepts such as humane and humanitarian to understand the sense of belonging existing as the Ottoman Empire was coming to an end.