XI. Genç Vergi Hukukçuları Sempozyumu, Ankara, Türkiye, 14 Mayıs 2022, ss.295-336, (Tam Metin Bildiri)
Arap Baharı, 2010 yılının aralık ayında
Tunus’ta başlayan, ardından diğer Arap ülkelerini de etkisi altına alan ve
günümüzde birtakım etkileriyle hala sürdüğü kabul edilen hükümet karşıtı halk
hareketleri sürecinin genel adıdır. Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn,
Cezayir, Fas, Ürdün, Yemen, Moritanya, Suudi Arabistan, Umman, Irak ve Lübnan’da
meydana gelen halk hareketleri, siyasi, sosyal, ekonomik ve hukuki
değişikliklerle sonuçlanmıştır. Arap halklarının özgürlük, demokrasi ve temel
insan hak ve özgürlükleri taleplerinin yarattığı etki, vergi hukukunda da bazı
değişiklikler meydana getirmiştir. Bu makale, bu değişikliklerinin genel bir
çerçevesini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Özellikle Arap Baharından en çok
etkilenen iki ülke olarak Tunus ve Mısır; ardından yeni anayasa kabulü ve IMF
borcu süreçleri nedeniyle vergi hukukunda yapısal değişiklikler
gerçekleştirmeye çalışan Fas ve Cezayir bu makale kapsamında incelenecek ülkelerdendir.
Ayrıca Arap Baharı süreciyle yeni bir anayasa kabul eden diğer Arap ülkelerinin
anayasalarındaki vergi ile ilgili hükümler de çalışma kapsamında ele
alınacaktır.
Arap Baharı etkisinden önce Arap dünyasının vergi ile ilişkisinden genel olarak bahsedilecek olursa, petrol zengini körfez ülkelerinde vergi sisteminin hiç olmadığı; petrolün olmadığı ya da az olduğu ülkelerde ise istikrarlı/gelişmiş bir vergi sistemi bulunmadığı görülmektedir. Arap coğrafyasındaki ağırlıklı totaliter rejim, kamu harcamalarının finansmanını vergilerden ziyade petrol kaynaklarından karşılandığı rantçı devlet modeline denk düşer. Bu devlet modelinde halkın çok fazla vergi ödememesi karşılığında siyasi özgürlük eksikliğine razı olduğu bir sistem oluşur. Doğal kaynak-demokrasi-vergi ilişkisinde doğal kaynaklar nedeniyle vergiye ihtiyaç duymayan devletlerin özgürlük ve demokrasinin gelişimi konusunda çekingen kaldıkları görülür. Devlet para elde etme konusunda toplumun geneline ihtiyaç duymadığı sürece, varlığının nedeni halk olarak görülmez ve halkın talepleri siyasi rejim tarafından göz ardı edilebilir. Bu sebeple Ortadoğu çalışmaları yürüten kimi akademisyenler, “petro-devletler (petrostates)” olarak da tanımlanan Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Katar, Kuveyt, Libya ve Suudi Arabistan gibi petrol zengini ülkelerde demokratik talepli dönüşümleri olası görmemiştir. Nitekim Arap Baharı sürecinde bu devletlerden sadece Libya’da ciddi bir ayaklanma gerçekleşmiş, ardından bu ayaklanma iç savaşa dönüşmüştür. Buna karşın Kuveyt ve Suudi Arabistan halk hareketlerinin ortaya çıkışının hemen ardından önemli tutarlarda bütçe paketlerini devreye sokarak halkın reform taleplerini engellemiştir.[7] Bu tür rantçı devletlerin Arap Baharında da örneği görüldüğü üzere halk hareketlerine karşı tutumu şu şekilde olmaktadır: “Sizden ekonomik olarak çok fazla şey (vergi gibi) beklemiyoruz ve size siyasal olarak fazla bir şey (demokrasi gibi) vermiyoruz”. Tüm bu gelişmelerin “temsilsiz vergi olmaz (no taxation without presentation)” ilkesine ek olarak çağdaş demokrasilerin yaklaşımı “vergisiz temsil olmaz (no presentation without taxation)” şeklinde bir başka açıdan düşünülmesi de gerekir.