Hicrî 5. asrın başlarından itibaren dört fıkıh mezhebinin beraber yaşama tecrübesine şahit olan Dımaşk’ın bu zenginliği Memlüklerin şehre hâkim olduğu dönemde dört mezhebin kazâda müesseseleşmesiyle beraber daha ileri bir seviyeye taşınmıştır. Şâfiî ve Hanefî mezhebi daha ağırlıklı olmakla beraber dört mezhep de şehrin sosyo-kültürel, ilmî ve siyasi hayatının şekillenmesinde etkili olmuştur. Bununla beraber ilmî faaliyetler konusunda farklı bir mezhebin hocasından ders alarak veya ilmî meselelerde görüş alışverişi yaparak teşrik-i mesai içinde olmak, mezheplerin fıkhi, itikâdi ve politik açıdan birbiriyle rekabet, hatta mücadele etmesini engellememiştir. Özellikle dört mezhep için de birer kâdılkudatlık makamının var olması ve bu makamlar arasında mezheplere göre bir hiyerarşi gözetilmesi gibi siyasi uzantıları da bulunan hususlar, bazen itikâdi veya fıkhi endişelerle başlayan tartışmaların sosyo-politik sonuçlara işaret edecek şekilde genişlemesine sebebiyet vermiştir. Dımaşk’ta doğmuş, neredeyse ömrünün tamamını bu ilmî çevre içinde geçirmiş ve genç sayılabilecek bir yaşta, Hanefî kâdılkudatlığı makamına gelen Necmeddin et-Tarsûsî’nin (ö. 758/1357) Tuhfetü’t-Türk fî mâ yecibü en yuʽmele fi’l-mülk adlı eserinde Şâfiî mezhebine dair yaptığı değerlendirmeler söz konusu rekabete dair derin izler taşır. Zira uzunca bir süredir olduğu gibi bu dönemde de Şâfiîler yönetimde etkindi ve Hanefî kâdılkudatının makamı Şâfiî kâdılkudatından sonra ikinci sırada gelmekteydi. Tarsûsî, Tuhfetü’t-Türk’ü hükümdarların ülke ve reayayı en iyi şekilde idare edebilmeleri için dikkat etmeleri gereken hususları açıklamak amacıyla yazmıştır. Fakat bu amacını yerine getirirken eseri boyunca vurguladığı en önemli husus devletin devamlılığı için yönetimde Şâfiî mezhebi yerine Hanefî mezhebinin esas alınması gerektiğidir. Tarsûsî’ye göre devlet ancak böyle bir durumda gücünü muhafaza edebilir, ekonomik olarak ayakta kalabilir ve savaşlarda başarılı olabilir. Yazar bu argümanlarını savunurken Şâfiî mezhebine ait görüşleri eleştirel bir gözle incelemekte, bunların hangi sebeplerle devlet yönetiminde fayda sağlamayacağını açıklayarak Hanefî mezhebinin ilgili hususlardaki meziyetini göstermeye çalışmaktadır. Bunu yaparken devlet yönetimi ile ilgili Şâfiî görüşleri bazen kaynak zikretmeden vermekte bazen ise dönemin Şâfiî kâdılkudatı Takiyüddin es-Sübkî’ye (ö. 756/1355) atıflarda bulunmaktadır. Ancak Tarsûsî’nin Şâfiîlere nispet ettiği görüşlerin sıhhati meselesi önemli bir problem olarak gözükmektedir. Onun bu mezhebe nispet ettiği görüşler genelde yöneticinin yetkileri, mâlî hususlar ve kadıların görevleri üzerinde yoğunlaşmaktadır. Tarsûsî her ne kadar eserinin başında Hanefî mezhebinin Şâfiî mezhebine göre daha meziyetli olduğunu gösteren on üç meseleyi sıralayarak açıklamalarda bulunsa da metin içinde diğer birçok konuya da değinmektedir. Bu makalede Tarsûsî’nin devletin devamlılığı bağlamında yer verdiği Şâfiî görüşler, muteber Şâfiî kaynaklardaki görüşlerle karşılaştırılarak söz konusu nakillerin hangi oranda mezhep birikimiyle örtüştüğü tespit edilmeye çalışılacak, buradaki benzerlik ve farklılıkların anlamına dair değerlendirmelerde bulunulacak, müellifin atıf ve değerlendirmelerinin sıhhati meselesi ele alınacaktır
Having witnessed the experience of the coexistence of the four fiqh madhhabs since the beginning of the 5th century, this richness of the city of Damascus was carried to a higher level with the institutionalization of the four madhhabs in the qaḍā during the Mamluk rule of the city. Although Shāfiʿī and Ḥanafī madhhabs predominated, all four madhhabs were influential in shaping the socio-cultural, scholarly and political life of the city. However, taking classes from a scholar of a different madhhab or exchanging views on scholarly issues did not prevent the madhhabs from competing or even fighting with each other in terms of fiqh, faith, and politics. In particular, the existence of a chief qāḍī office for all four madhhabs and the hierarchy among these qāḍīs according to madhhabs, which also had political extensions, sometimes led to the expansion of discussions that started with theological or jurisprudential concerns to socio-political consequences. Najm al-Dīn al-Tarsūsī (d. 758/1357), who was born in Damascus, spent almost his entire life in this scholarly milieu, and became the Ḥanafī chief qāḍī at a relatively young age, in his work Tuhfat al-Turk fī mā yajib an yuʿmele fī al-mulk, made evaluations of the Shāfiʿī madhhab that bear deep traces of this rivalry. As had been the case for a long time, the Shāfiʿīs were influential in the administration, and the position of the Ḥanafī chief qāḍī was second only to that of the Shāfiʿī chief qāḍī. Tarsūsī wrote Tuhfat al-Turk in order to explain the issues that rulers should pay attention to in order to best govern the land and the people under their rule. However, while fulfilling this purpose, the most important point he emphasized throughout his work is that for the continuity of the state, the Ḥanafī madhhab should be taken as the basis of governance instead of the Shāfiʿī madhhab. According to Tarsūsī, only in such a case could the state maintain its power, survive economically and be successful in wars. While defending these arguments, the author critically examines the views of the Shāfiʿī madhhab and tries to show the virtue of the Ḥanafī madhhab in the related issues by explaining the reasons why they would not be beneficial in state administration. He sometimes gives the Shāfiʿī views on state administration without citing the source and sometimes refers to Taqi al-Dīn al-Subkī (d. 756/1355), who was the Shāfiʿī chief qāḍī in his time. However, the authenticity of the opinions that Tarsūsī attributes to the Shāfiʿīs seems to be an important problem. The opinions that Ṭarsūsī attributes to the Shāfiʿī madhhab generally focus on the powers of the ruler, financial matters, and the duties of the qāḍīs. Although Ṭarsūsī makes explanations at the beginning of his work by listing thirteen issues that show the superiority of the Ḥanafī madhhab over the Shāfiʿī madhhab, he mentions many issues other than these in the text. In this article, the Shāfiʿī views that Ṭarsūsī includes in the context of the continuity of the state will be compared with the views in the authoritative Shāfiʿī sources and the extent to which these transmissions overlap with the Shāfiʿī sources will be tried to be determined. Evaluations will be made on the meaning of the similarities and differences here, and the issue of the authenticity of the Ṭarsūsī’s references and interpretations will be discussed.