Amaç: Lenfadenopati çoğunlukla enfeksiyona sekonder ortaya çıkmakla beraber nadiren altta yatan malign bir hastalığın belirtisi de olabilir. Klinisyenler için zorluk, altta yatan ciddi hastalığı atlamamak için dikkat ederken, bir yandan da agresif değerlendirmeyi ne zaman yapması gerektiğini belirlemektir. Çalışmamızda, konu hakkındaki bilgilerimizi artırmak ve klinisyene tanı koymada ve tedaviyi belirlemede yardımcı olacak özellikleri belirlemek istedik. Gereç ve Yöntemler: Retrospektif olarak 01.03.2019-31.10.2022 tarihleri arasında hastanemiz çocuk servislerinde lenfadenopati tanısı ile yatan, 1 ay-18 yaş aralığındaki hastalar dahil edildi (n=35). Lenfadenopatinin saptandığı bölgeye göre hastalar üç gruba ayrıldı: i) aksil- ler lenfadenopati, ii) servikal lenfadenopati ve iii) inguinal lenfadenopati. Bulgular: Çalışmada hastaların 21’i (%60) erkekti ve hastaların yaş ortancası 75 (7-191) aydı. En sık Epstein Barr Virusu (%38) saptanırken, doku ve abse kültüründe en sık metisiline dirençli Staphylococcus aureus (%37,5) üremesi görüldü. Ampisilin-sulbaktam (%91,4) ve klindamisin (%60) en sık uygulanan tedavilerdi. Hastaların %82,9’u başlangıç tedavisi ile klinik olarak düzelirken, altı hastanın tedavisi tekrar düzenlendi. Hastaların yatış süresi 8 (2-24) gün, hastanede intravenöz tedavi süresi 8 (2-21) gün olarak saptandı. Servikal ve inguinal lenfadenopati gruplarında C-reaktif proteini ve eritrosit sedimantasyon hızı değerleri aksiller gruba göre istatistiksel anlamlı yüksek saptandı (p<0.001). Laktat dehidrogenaz düzeyleri ise inguinal lenfadenopatisi olan grupta diğer iki gruba göre anlamlı yüksekti (p<0.001). Sonuç: Servis yatış ihtiyacı olan tüm hastalardan, gerekli endikasyonlara göre mikrobiyolojik etkenlere yönelik tahlilleri gönderilmesi tedavi etkinliği ve süresinin belirlenmesi açısından uygun olabileceğini düşünmekteyiz. Ülkemizde Metisiline dirençli Staphylococcus aureus görülme sıklığı sebebiyle klindamisin tedavisinin ampirik başlanması düşünülebilir. Antibiyoterapinin en az 7 gün verilmesi komplikasyon ve relapsları önleyebilir.
Objective: Lymphadenitis mostly occurs secondary to infection; it may rarely be a symptom of an underlying malignant dis- ease. In this study, we wanted to increase our knowledge on the subject and to identify features that will help the clinician to diagnose and determine the treatment. Materials and Methods: Patients aged between 1 month and 18 years who were diagnosed with lymphadenitis in the Pediatric Services between 01.03.2019 and 31.10.2022 were included in the retrospective study. Patients were divided into three groups according to the region of lymphadenitis: i) axil- lary lymphadenitis, ii) cervical lymphadenitis and iii) in- guinal lymphadenitis. Results: Twenty-one of the patients were male and the median age of the patients was 75 (7-191) months. While Epstein Barr Virus was detected most frequently (39%), methicillin-re- sistant Staphylococcus aureus (37.5%) growth was most common in tissue and abscess cultures. Ampicillin-sulbac- tam (91.4%) and clindamycin (60%) were the most com- mon treatments. While 82.9% of the patients improved clinically with the initial treatment, the treatment of six patients was adjusted. C-reactive protein and erythrocyte sedimentation rate levels in cervical and inguinal lymph- adenitis groups were statistically significantly higher than in the axillary group (p<0.001). Lactate dehydrogenase levels were significantly higher in the inguinal group than in the other two groups (p<0.001). Conclusion: We think that it may be appropriate to perform microbio- logical analysis in patients who need ward hospitalization. Due to the prevalence of methicillin-resistant Staphylo- coccus aureus in our country, empirical initiation of clin- damycin treatment may be considered. Administration of antibiotics for at least 7 days can prevent complications and relapses.