TÜRK EDEBİYATI, cilt.34, sa.550, ss.43-47, 2019 (Hakemsiz Dergi)
Edebî hayatını sadece
şiire hasreden Fazıl Hüsnü Dağlarca, söylemek istediklerini şiirin imkânları
vasıtasıyla dile getiren nadir şairlerimizdendir. Onun şiiri çocuklardan
mitlere, eşyadan insana, evrenden doğaya, köyden kente, ölüm düşüncesinden
Tanrı’ya sığınma arzusuna kadar uzanan birçok kaynaktan beslenmiştir. Havaya
Çizilen Dünya (1935), Çocuk ve Allah (1940), Daha (1943) kitaplarındaki
şiirleri metafizik unsurlarla ve sezgilerle örülmüştür.
Dağlarca’nın, 1950’de yayımlanan Toprak Ana kitabıyla birlikte şiir anlayışında bir kırılma ve
değişim olmuş, bu kitabına aldığı şiirlerinde toplumsal gerçekçilerin
önemsediği sosyal meselelere eğilmiştir. Bu kitaptaki şiirlerinde, realist bir
üslup özelliğiyle, Anadolu coğrafyasını ve Anadolu insanını anlatan başarılı
örnekler vermiştir. Anadolu insanın ve köylüsünün hayat meşgalesini, sosyal
yaşam gerçeğini bütün açıklığıyla ve ayrıntılarıyla bizlere sunmuştur. Toprak Ana, köy gerçekliğine ve Anadolu
insanının hayatına dair içten bir bakışın yansımalarını sunmaktadır.
İnsan-toplum, insan-tabiat ilişkileri, toprağın değeri, yoksul köylü, Anadolu
coğrafyasının kaderi bu dönem şiirlerinde çarpıcı bir biçimde ve farklı şekillerde
işlenmiştir. Dağlarca, kendine özgü sesi, hayal gücü, yarattığı semboller ve
alegoriler ile şiirini kurarken, “ayağı hep yurdunun, insanlığın yaşadığı
ortamın toprağındadır.” Şair, memleket şiirleri bağlamında
değerlendirilebilecek çizgideki ürünleriyle, Anadolu’yu büyük resim içinde
yaşayan hâli ve görüntüsüyle şiire taşımıştır.