Edebali İslamiyat Dergisi, cilt.4, sa.2, ss.1-13, 2020 (Hakemli Dergi)
İslam kültürü içerisinde bir eserin kapalı noktalarını açıklamak
maksadıyla kaleme alınan eserlere genel olarak şerh adı verilmektedir.
Şerh, o metnin, dâhil olduğu kanona ait diğer eserler ile ilişkisi
bağlamında toplumsal zihin/kavram dünyası içinde açıklanmasına ve ele
alınan mesele üzerine yeniden düşünmeye, metnin telifi ile şerhi
arasındaki ilmî birikimi metne eklemeye hizmet etmektedir. Bu bakımdan
her şerhin hem metne bağlı ve yakın hem de metinden kopuk ve -geleneğin
kuralları içerisinde- yeni anlamlar üretmeye müsait olduğu söylenebilir.
Türk-İslâm edebiyâtında çoğunlukla Hâfız-i Şîrâzî, Molla Câmi,
Ferîdüddin Attâr gibi İranlı şairlerin eserlerine şerhler yazılmıştır.
Bununla birlikte Kasîde-i Bürde’ye yazılan şerhler de oldukça büyük bir
yekûn tutmaktadır. Türkçe telif edilmiş eserlere yazılan şerhler ise
sayı oalrak görece azdır. Yûnus Emre’nin şatahat tarzındaki gazellerine
yazılmış şerhler ile başlayan Türkçe eserlere Türkçe şerh yazma
geleneği İsmail Hakkı Bursevî’nin telifleri iel ivme kazanmış ve on
sekizinci yüzyıldan sonra artarak devam etmiştir.
Bu makalede Yazıcıoğlu Mehmed Efendi’nin onbeşinci yüzyılın ortasında
kaleme almış olduğu Muhammediye üzerine yazılmış bir şerh üzerinde
durulacaktır. Müderris Mehmed İsmet Efendi’nin Muhammediye’de geçen bir
beyti şerh ettiği eseri hacmen küçük olmakla birlikte Türkçe eserlere
yazılmış şerh literatürene katkı sağlaması bakımından önemlidir.