Fıkıh düşüncesinin ehl-i re’y - ehl-i hadis diyalektiği içinde doğduğu ve sürdüğü bilinmektedir. İmam Şâfiî, söz konusu diyalektikte genel olarak “ehl-i hadis fakihler” içerisinde değerlendirilmiştir. Bu çalışmada, esasen “dört hak mezhebin” norm üretimi bağlamında müşterek zeminini teşkil eden asgari koşullar tespit edilmeye çalışıldıktan sonra, daha çok zannî sahada ortaya çıkan ayrışmaya işaret edilip, bu noktada İmam Şâfiî’nin farklılaştığı yönle birlikte, onun hukuk sisteminde gözlemlediğimiz re’y nosyonuna dair epistemolojik bir inceleme yapılmaya çalışılmış-tır. Bu inceleme sonucunda vahiy verilerinin doğru anlamının ancak fıkıh formasyonuna sahip kimseler tarafından tespit edilebileceği, Şâfiî’nin de “beyân teorisi”ni bu amaçla geliştirdiği üze-rinde durulmuştur. Beyân teorisi naslara üst bir bakışı mümkün kıldığı gibi, teâruz gibi sorunların çözümünü de sağlamaktadır. Diğer yandan Şâfiî’nin er-Risâle’de ayrıntılı işlediği haber teorisi de kendisinin re’y nosyonunu ortaya koyduğu konulardandır. Haber teorisi çerçevesinde, âhâd haberlerle amel için, bunların sahih bir şekilde intikali ile yetinmeyip, pratikte kendileriyle amel edilebilmesi için ilave şartlar koymuş olması da yine aynı formasyona işaret etmesi bakımından önemlidir. Özellikle Hanefî düşünce açısından tespit edilen “ilkesel düşünme” eğiliminin esasen Şâfiî için de, bir ölçüde de olsa geçerli olması, ele aldığımız konu bakımından dikkat çekicidir. İslam hukukunun üçüncü kaynağı olan icmâın rasyonel içerik kazanmasının da ilk kez Şâfiî tarafından gerçekleştirildiği, yine konumuz bakımından önemli olan diğer hususlardan birisidir. Son olarak, hükümlerin bir gerekçeye bağlı olarak vazedildiği ve bu gerekçenin bulunduğu yerde hükmün de bulunması gerektiği, şeklindeki tespitleri ile Şâfiî, hukuk alanında nedensellik ve yasa fikrini benimsemiş olması bakımından da ayrıca önem taşımaktadır.
It is known that fiqh thought arose and developed within the framework of the dialectic between ahl al-raʾy and ahl al-ḥadīth. In the literature of Islamic law, the opinion is widespread that Imām al-Shāfiʿī belongs to the school of ahl al-ḥadīth in this separation. This article first discussed the prerequisites that were adopted as the common basis for the four Islamic schools of law. Subsequently, reference was made to the differences of opinion, which mostly arose in the questionable area, and to what the difference lies between Imām al-Shāfiʿī’s legal thought and the founders of the other schools of law. Finally, it was particularly highlighted what kind of Raʾy ability the Imām al-Shāfiʿī had. The first result of this article was that the sincere meaning of the revealed texts of Islam is only possible through the talent of fuqahā, which Imām al-Shāfiʿī wanted to realize with his Bayān theory. The Bayān theory of Imām al-Shāfiʿī enables a general view of the revealed texts and also the solution of the conflict problem among the mentioned texts. Furthermore, the Khabar (message) theory, which was discussed in detail in his work al-Risāla, is evidence of his rational legal mentality. In the context of this theory, it is also striking that Imām al-Shāfiʿī, when applying the individual traditions, is not content with the fact that these traditions were transmitted uninterrupted, but rather he only applies them under certain conditions. In the context of our topic, it is also striking that Imām al-Shāfiʿī takes the legal norms from the framework of legal principles, just like the Ḥanafī scholars. An attempt made by the first to determine a rational content of consensus (ijmāʿ) also belongs to Imām al-Shāfiʿī. Finally, the opinion that the religious-legal norms are based on certain reasons that make their existence possible was also discussed in his work al-Risāla. This opinion is particularly important because it incorporates the idea of causality and regularity in the field of law.