Erkeklerin Deneyimleri Üzerinden Şiddetin Kuşaklararası Aktarımını Anlamak: Aile içi Şiddet Tanığı ve/veya Mağdurlarının İkili İlişkilerinde Şiddet Olgusu


Creative Commons License

Beşpınar L. Z., Beşpınar Akgüner F. U., Arslan H.

Kadınlara Yönelik Ev içi Şiddet Verisi ve Politika: Kişisel olan Politiktir, İlknur Yüksel Kaptan, Editör, Nota Bene Yayınları, İstanbul, ss.395-421, 2020

  • Yayın Türü: Kitapta Bölüm / Araştırma Kitabı
  • Basım Tarihi: 2020
  • Yayınevi: Nota Bene Yayınları
  • Basıldığı Şehir: İstanbul
  • Sayfa Sayıları: ss.395-421
  • Editörler: İlknur Yüksel Kaptan, Editör
  • Marmara Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Eviçi şiddete yönelik literatürün ilgi odaklarından birini de şiddet mağduru olma ve şiddet uygulama eğiliminin kuşaktan kuşağa aktarımı oluşturmaktadır. Şiddetin toplumsal ortamda gözlenerek öğrenildiğini savunan Bandura’nın (1971) çalışmalarından bu yana, uluslararası alan yazında eviçi şiddetin tanığı ve mağduru olmanın kadın ve erkeğin ilişki deneyimleri üzerine etkileri pek çok araştırmada ele
alınmıştır. Bu çalışmalarda, evde şiddete tanık olmanın genel olarak şiddet eğilimini (Avakame,1998; Bandura, 1977) ve suça yönelmeyi beslediği (Besemer 2012; Black vd., 2010) ifade edilmektedir. Ayrıca çocuklukta eviçi şiddet tanığı olma ile eşe ya da partnere şiddet uygulama eğilimi arasında ilişki bulunduğu da araştırmacılar tarafından (Alexander vd., 1991; Johnson, 1988; Kalmuss, 1984; Pollak, 2004; Roberts ve diğerleri, 2010; Simons, vd. 1995; Simons vd., 1998; Stith ve diğerleri, 2000) ortaya konmuştur. Bu bağlamda, yetişkinlikte eşe şiddet uygulamada, ebeveynler arası şiddetin tanığı olmanın, çocuk olarak şiddet mağduru olmaktan daha belirleyici olduğu (Roberts ve diğerleri, 2010) yönündeki bulgular dikkat çekicidir. Bir diğer deyişle, toplumsal cinsiyet rollerine ve kadın erkek ilişkisine dair algı, beklenti ve tutumlar eviçi şiddet örüntüsünü etkilemektedir. Öte yandan, çocukluktaki şiddet tanıklığı, şiddet faili olma açısından ciddi bir potansiyele işaret etse de, çalışmalar aynı
zamanda belli değişkenlerin etkisiyle kimi “çocuk tanıkların”, “yetişkin faillere” dönüşmediğini de göstermektedir.
Türkiye’de HÜNEE tarafından 2014’de gerçekleştirilen araştırmanın raporunda “çocukken babasının annesine uyguladığı fiziksel şiddete tanık olan erkeklerin yarısının evlilikleri içinde eşlerine şiddet uyguladıkları” belirtilmektedir (Eryurt ve Seçkiner, 2014). O halde, benzer deneyimlerden gelen diğer yüzde elli, evliliğinde eşine şiddet uygulamıyor görünmektedir. Çocukluğunun geçtiği evde şiddete tanıklık deneyimleri açısından benzeşen erkeklerin yetişkinlikte farklı davranış örüntüleri benimsemeleri toplumsal cinsiyet çalışmaları açısından araştırılmaya değer bir konudur. Zira, Türkiye odaklı alanyazında şiddete uğrayan kadınlara ilişkin çalışmalar belli bir niceliğe erişmiş olsa da, fail konumundaki erkeği olduğu kadar, şiddet faili olmayan erkeği ve onun bu davranışında belirleyici olan etkenleri betimleyici çalışmalar oldukça sınırlıdır.

Bu araştırmanın amacı, çocukluğunda annesi şiddet gören erkeğin eğitim ve çalışma durumu ile evliliğinde şiddet göstermesi arasındaki ilişkiyi incelemektir. Böylelikle, erkeğin içinde büyüdüğü çekirdek ailede tanık olduğu şiddete ilişkin algı ve pratiklerin ilerleyen yıllarda eğitim ve çalışma statüsü, sosyal güvence gibi sahip olduğu bireysel kaynakların etkisiyle dönüşebileceğini ifade etmekteyiz. Annesi şiddete maruz kalan çocuk bireysel kaynaklarını zenginleştirerek büyüdüğünde şiddet göstermeyebilmektedir.

Öte yandan, şiddetin kuşaksal aktarımında hem erkeğin bireysel kaynaklarının hem de kadınınkilerin etkili olacağı öngörüsü ile yola çıktığımız bu çalışmada, temel varsayımımız, köken ailesinde şiddet deneyimine sahip olmanın erkeğin eşine şiddet gösterme eğilimini artırmasına karşın, erkeğin ve kadının eğitim, çalışma durumu, düzenli bir iş ve sosyal güvenceye sahip olmak gibi süreçler üzerinden kişisel kaynaklarını zenginleştirmeleri ve güçlenmeleri halinde, şiddetin kuşaksal aktarımının kırılabildiğidir.

Hareket noktamız, erkeğin şiddet deneyimi içeren geçmişini değiştirme şansı bulunmasa da eğitim, istihdam ve sosyal güvenceye dair destekleyici politikalar ile onun faile dönüşmesinin engellenebileceğini gösterirken, eş şiddetinin “hedefini” de gözettiğini, yani eğitim, düzenli iş ve sosyal güvence gibi güçlendirici kaynaklara sahip kadınlara yönelmeyebildiğini sergilemektir. Böylece, köken ailedeki
şiddet deneyiminin kuşaklararası şiddet sarmalına dönüşmesinin nasıl önlenebileceğine dair verilere ulaşılarak uygun politikalar oluşturulabilecektir.